Dünya onu 'Air Jordan' lakabıyla tanıdı. O, Chicago Bulls formasıyla sahada uçuyor, potaya inen smaçlarıyla izleyenleri büyülüyordu. Ama şimdi, emekliliğin ardından geçen yıllarda, o efsanevi basketbolcu Michael Jordan için işler biraz farklı.
"Basketbolu deliler gibi özlüyorum," diyor Jordan, sesinde hissedilen bir hüzünle. Bu itiraf, onun için sıradan bir nostaljiden çok daha fazlası. Sanki ciğerlerinden gelen bir iç çekiş gibi.
Filelerin Efendisinin Gönül Telinden Sesler
Altı NBA şampiyonluğu, beş MVP ödülü, sayısız rekor... Tüm bu başarılar bir kenara, Jordan'ın kalbinde hâlâ o turuncu topun sesi yankılanıyor. "Bazen uyandığımda hâlâ rüyamda sahadayım," itirafında bulunuyor. Gerçekten de, onun için basketbol sadece bir meslek değil, bir tutkuydu - hayatının ayrılmaz bir parçası.
Peki neyi en çok özlüyor? Cevap beklediğiniz gibi değil: "Sahanın kokusunu, ayakkabıların parke üzerinde çıkardığı o sesi, takım arkadaşlarımla soyunma odasında yaptığımız şakalaşmaları..."
Zirvedeki Yalnızlık mı?
Belki de en ilginç olanı, Jordan'ın başarının zirvesindeyken hissettikleri. "Kazanmanın verdiği o anlık mutluluk inanılmazdı," diyor ve ekliyor: "Ama asıl özlediğim, o yolculuğun kendisi. Antrenmanlardaki ter, zorlu maçlar, hatta bazen yaşadığımız hayal kırıklıkları..."
Bu sözler, bir efsanenin bile insan olduğunu hatırlatıyor bize. Tıpkı sıradan bir basketbol sever gibi, o da oyunun basit zevklerini arıyor.
Jordan'ın bu içten itirafları, spor dünyasında adeta bir deprem etkisi yarattı. Sosyal medyada hayranları, kendi basketbol anılarını paylaşarak efsaneye destek veriyor. Kim bilir, belki de bu özlem hepimizin ortak noktası - sevdiğimiz şeyleri kaybettiğimizde hissettiğimiz o tarifsiz duygu.
Son sözü yine Jordan'a bırakalım: "Basketbol benim için sadece bir oyun değildi. O, benim dilimdi, hayatımın ritmiydi. Ve evet, bazen o ritmi deliler gibi özlüyorum."