
Geceyi aydınlatan projektörlerin altında, her zamanki gibi sarı-lacivert bir coşkuyla inleyen tribünler bu kez farklı bir hikaye anlatıyordu. Sadece futbolun değil, insanlığın acısını haykırıyordu adeta. Ülker Stadyumu'nun o devasa çanağı, 90 dakikalık oyunun ötesine geçen bir mesajı dünyaya fırlattı.
Ve o an geldi... Maçın hemen öncesi. Tribünler bir anda hareketlendi. Binlerce el, bir insan zinciri misali, tek yürek oldu. Açılan o devasa poster, sadece bir kâğıt parçası değil, yüreklere kazınmış bir çığlıktı. 'DURDURUN SOYKIRIMI' yazısı, stadyumun ışıklarında parlarken, bir anda her şey sustu. Sadece yüreklerin atışı duyuluyordu.
Sonra... bir anlık sessizlik. Ve ardından kopan fırtına. 'Filistin! Filistin!' nidaları stadın duvarlarında yankılandı. Öyle bir andı ki, sahada oynanacak olan maç bile bir süreliğine ikinci planda kaldı. Taraftar, yeşil sahadan önce insanlığın vicdan sahasında oynuyordu.
Bu, sıradan bir maç günü değildi. Bu, Fenerbahçe'nin asırlık çınarının, dünyanın dört bir yanında zulüm gören mazlumlar için attığı çığlıktı. Taraftar, sadece takımını desteklemiyor, aynı zamanda binlerce kilometre ötedeki kardeşlerine de seslerini duyurmaya çalışıyordu.
Peki ya sonrası? Sosyal medya zaten alev alev. Paylaşımlar, beğeniler, yorumlar... Herkes o anı konuşuyor. Kimi 'Bravo' diyor, kimi 'Tam da beklediğimiz duruş'... Ama hepsinin ortak noktası, aynı acıya yüreklerinin kocaman bir 'Ah!' çekmesi.
Fenerbahçe tribünleri, sadece bir maçta daha ses getiren bir protestoya imza attı. Ama bu seferki, sadece üç puanla sınırlı değildi. Bu, insanlık adına atılmış bir gol, vicdanların şampiyonluğuydu. Ve o gece, Ülker Stadyumu'nda yankılanan ses, sadece Türkiye'de değil, dünyanın dört bir yanında duyulacak gibiydi.