
Avrupa'nın dev kulüpleri kıtada hakimiyet kurmak için yarışırken, Türk takımlarının adeta bir kısır döngü içinde debelendiğini görüyoruz. Peki neden? Sabah gazetesinin tecrübeli spor kalemleri, bu can alıcı sorunun üzerine gidiyor ve işin aslını anlatıyor.
Aslında mesele sandığımızdan daha derinlere uzanıyor. Spor yazarı Ahmet Çakar'ın da belirttiği gibi, "Bizdeki yabancı oyuncu profili ile Avrupa'daki arasında dağlar kadar fark var." Öyle ya, hangi dünya yıldızı forma için İstanbul'a koşuyor ki? Gelenlerin büyük kısmı, kariyerlerinin son demlerini yaşayan ya da Avrupa'da tutunamayan isimler oluyor.
Finansal Çıkmaz ve Planlama Eksikliği
Kulüplerimizin mali yapısı zaten başlı başına bir handikap. Sürekli borçlanma, ödemeleri geciktirme, geleceği bugün için harcama... Bu kısır döngüden çıkmak neredeyse imkansız hale geliyor. Avrupa'da ise durum tam tersi; uzun vadeli planlama, sağlam bütçeler ve sürdürülebilir yönetim anlayışı hakim.
Bir diğer mesele de altyapı. Yerli oyuncularımızı yetiştirme konusunda hâlâ istenilen seviyede değiliz. Yabancı sınırlamaları sürekli değişiyor, istikrar bir türlü sağlanamıyor. Oysa ki Barcelona'nın La Masia'sı veya Ajax'ın altyapısı gibi sistemler kurmak için onlarca yıl gerekiyor.
Teknik Ekip ve Vizyon Eksikliği
Teknik direktör değişiklikleri de cabası. Sezon ortasında bile takımın başına yeni bir isim getirilebiliyor. Bu durum, oyuncuların adaptasyon sürecini olumsuz etkiliyor ve takım kimliğinin oturmasını engelliyor. Avrupa'da ise kulüpler, uzun vadeli projeler için teknik adamlarına zaman tanıyor.
Sonuç olarak, Avrupa sahralarında başarılı olmak için köklü bir zihniyet değişikliğine ihtiyacımız var. Kısa vadeli çözümler yerine, uzun soluklu projelere yatırım yapmalı, altyapıya önem vermeli ve finansal disiplini sağlamalıyız. Aksi takdirde, Avrupa kupalarında arzuladığımız başarıya ulaşmamız oldukça zor görünüyor.