
Dün geceki maç sonrası mikrofonlar uzatıldığında, beklenmedik bir deprem yaşandı. Çaykur Rizespor'un başındaki isim Fatih Tekke, hiç tereddüt etmeden gerçekleri yüzümüze vurdu. "Bu ülkede futbol oynanmıyor" derken, aslında hepimizin içten içe hissettiği ama dile getiremediği bir acıyı ifşa etti.
Tekke'nin ses tonundaki o titreme, sadece bir maç kaybetmenin verdiği hüzünden mi kaynaklanıyordu yoksa yıllardır içinde biriken hayal kırıklığının dışa vurumu muydu? Sanırım ikincisi.
Rakamlara Boğulmuş Bir Futbol Kültürü
Şöyle bir etrafa bakıyorum da - herkes istatistiklerden, pas yüzdelerinden, top hakimiyeti oranlarından bahsediyor. Ama kimse oyunun ruhundan, yaratıcılıktan, o anlık ilhamdan söz etmiyor. Fatih Hoca'nın da dediği gibi: "Rakamların esiri olmuşuz, futbolun değil."
Belki de en acı olanı, bu durumun farkında olmamıza rağmen hiçbir şey yapmıyor oluşumuz. Seyirciler olarak, yöneticiler olarak, medya olarak... Hepimiz bu kısır döngünün bir parçasıyız.
Nerede O Eski Anlar?
Hatırlıyorum da - çocukluğumuzda sokaklarda oynadığımız futbol öyle değildi. Orada istatistik yoktu, sadece tutku vardı. Şimdi her şey o kadar mekanik ki... Oyuncular robotlaşmış, sanki programlanmış gibi hareket ediyorlar.
Fatih Tekke'nin isyanı aslında hepimizin isyanı. "Artık bu oyunun keyfi çıkmadı" derken, belki de binlerce futbolseverin yüreğine tercüman oluyor.
Peki Ya Çözüm?
Bu kadar eleştirdikten sonra çözüm önermemek olmaz. İşte Tekke'nin önerileri:
- Genç oyunculara daha fazla şans verilmeli
- Yaratıcı oyuncular cezalandırılmamalı, ödüllendirilmeli
- Kısa vadeli sonuçlardan ziyade uzun vadeli gelişim odaklanılmalı
- Yerli teknik adamlar desteklenmeli
Sonuç olarak - belki de Fatih Tekke'nin bu çıkışı, Türk futbolu için bir uyanma çağrısı olur. Kim bilir? Belki de bu sözler, gelecekteki değişimin ilk kıvılcımıdır.
Bir futbolsever olarak umuyorum ki - bu eleştiriler kulak arkası edilmez. Çünkü sevdiğimiz oyunun geleceği, bugün alacağımız kararlara bağlı.