
Buenos Aires'in gece gökyüzü altında, bir efsanenin son perdesiydi bu. Lionel Messi, milyonların sevgilisi, Arjantin'in altın çocuğu, artık son kez milli formayı giyiyordu. Sahaya adımını attığı an, tribünlerden yükselen uğultu sadece bir maçı değil, bir devri kapatmanın hüznünü taşıyordu.
Ve o an geldi. Maçın bitiş düdüğü çaldığında, Messi'nin gözlerinden süzülen yaşlar, onlarca yıllık kariyerin, verilen mücadelelerin, kazanılan zaferlerin ve yaşanan hayal kırıklıklarının adeta bir özeti gibiydi. Kalbi, formasının üzerindeki Arjantin arması kadar ağırdı o sırada. Tribünlerde ise hiç bitmeyecekmiş gibi duran bir alkış tufanı koptu. 'Gracias Leo' (Teşekkürler Leo) pankartları, stadın her köşesinde dalgalanıyordu.
Bir Jenerasyonun Son Nefesi
Belki de hiçbir sporcu, bir ülkenin yükünü omuzlarında bu denli hissederek taşımamıştır. Messi, sadece bir futbolcu değil, bir neslin hayali, bir ulusun gururu oldu hep. Son veda anında ise tüm bu duygular, bir sel gibi boşaldı üzerine. Sahada yalnız değildi aslında; yanında takım arkadaşları, karşısında saygı duruşunda bulunan rakipleri ve tribünlerde milyonlarca kalbi vardı.
Öyle bir andı ki, maçın skoru, kimin kazanıp kimin kaybettiği tamamen silinip gitmişti hafızalardan. Orada olan biten, futboldan çok daha öte bir şeydi. Safi duygu, katıksız saygı ve derin bir minnettarlık vardı sahada.
Messi'nin kariyeri, istatistiklerle anlatılamayacak kadar büyük. Ama bu gece, kazanılan kupaların, atılan gollerin ötesinde bir anlam taşıyordu. Bu, bir çocuk hayalinin nihayete erişi ve bir adamın o hayale veda edişinin hikayesiydi. Ve tüm dünya, bu hüzünlü ama bir o kadar da güzel veda sahnesine tanıklık etti.