Avrupa'nın gözü kulağı maçlardayken, bizdeki gündem maalesef farklı bir kulvarda ilerliyor. Süper Lig'deki teknik adam müzikali, adeta hiç bitmeyen bir dizi gibi. Her hafta yeni bir bölüm, her ay yeni bir yüz.
İstatistikler öyle diyor çünkü - ve bu rakamlar gerçekten çarpıcı. Türkiye, teknik direktör değiştirme konusunda Avrupa'nın neredeyse tamamını geride bırakmış durumda. İnanması güç ama Premier Lig, La Liga, Serie A ve Bundesliga toplasanız bile bizim ligimizdeki kadar sık hoca değişikliği yapmıyorlar. Düşünsenize!
Sabırsızlık mı, Baskı mı?
Peki neden böyle? Cevap aslında çok karmaşık değil. Kulüp yöneticileri inanılmaz bir baskı altında. Taraftar sabırsız, medya daha da sabırsız. Üç maçlık kötü sonuç serisi bile bir teknik direktörün kapı önüne konulması için yeterli olabiliyor. Oysa futbol bu kadar basit bir denklem mi?
Uzun vadeli projeler, sistem kurmak, oyuncuları geliştirmek... Bunların hepsi zaman istiyor. Ama bizde zaman en kıt kaynaklardan biri haline gelmiş durumda. Sanki herkes sihirli değnek bekliyor - bir dokunuşla her şeyin düzelmesini.
Avrupa'nın Yaklaşımı Farklı
Avrupa'daki kulüplere baktığımızda ise durum tam tersi. Onlar daha çok sabrediyor, daha çok güveniyor. Belki de başarının sırrı buradadır? Örneğin, bazı Avrupa kulüpleri teknik adamlarına sezon ortasında kötü gitseler bile şans tanıyor. Hatta bu sabrın meyvelerini de topluyorlar.
Bizde ise durum farklı. Taraftarın sabırsızlığı, yönetimlerin kısa vadeli başarı beklentisi ve medyanın keskin eleştirileri birleşince, ortaya bu 'hoca değiştirme çılgınlığı' çıkıyor. Peki bu çılgınlık bizi nereye götürüyor?
Çözüm Ne Olabilir?
Uzmanların bu konuda oldukça net görüşleri var. TFF ve kulüplerin bir araya gelerek ortak bir strateji belirlemesi şart. Belki de hoca değişiklikleri için belli kriterler getirilmeli? Ya da en azından bu konuda bir farkındalık oluşturulmalı.
Düşünsenize - bir teknik direktör takımına sistem oturtmaya çalışıyor, oyuncuları alıştırıyor, taktikleri yerleştiriyor. Tam işler yoluna girecek derken, hop! Kapının önüne konuyor. Yerine gelen yeni hoca da sıfırdan başlıyor. Bu kısır döngüden çıkmak zorundayız.
Futbol sadece sonuçlardan ibaret değil. Süreç, istikrar, gelişim... Bunların hepsi başarının anahtarı. Belki de biraz daha sabretmeyi öğrenmeliyiz. Ya da en azından Avrupa'daki rakiplerimizin bu konuda neden daha başarılı olduğunu düşünmeliyiz.
Sonuç olarak, rakamlar ortada. Avrupa'yı sollamışız ama bu gurur duyulacak bir rekor değil. TFF ve kulüplerin acilen bu konuyu masaya yatırması, ortak akılla bir çözüm bulması gerekiyor. Yoksa bu kısır döngüden çıkmamız mümkün görünmüyor.