
Dün gece sahada olanlar inanılır gibi değildi. Adeta bir gol şöleni yaşandı ve İtalya, Avrupa futbol sahnesine yeniden 'Biz buradayız!' diye haykırdı. Rakip fileleri birbirinden golle buluşurken, seyirci de kendini bu coşkuya kaptırmıştı.
Maçın daha ilk dakikalarından itibaren İtalya'nın ofansif baskısı göz kamaştırıcıydı. Sanki her atakta gol bulacaklarmış gibi bir hava vardı – ki nitekim öyle de oldu. Orta sahadaki pas trafiği, rakibin savunmasını sürekli olarak yoran ve yıpratan türdendi. Hücum hatlarındaki koordinasyon ise neredeyse kusursuzdu.
Ve o isim... Evet, oyuncunun performansı gerçekten alkışı hak ediyordu. Sahada adeta bir orkestra şefi gibiydi; top ona her geldiğinde bir sihir yaratıyor, ya mükemmel bir asist yapıyor ya da kendisi fileleri havalandırıyordu. Onun bu muhteşem performansı, takım arkadaşlarını da aynı enerjiyle oynamaya itti. Kim bilir, belki de onun bu liderliği, takımın bu kadar farklı skorlara imza atmasının ardındaki en büyük sırdı.
Rakip takım ise maç boyunca kendini bir türlü toparlayamadı. Savunma hatasının üstüne hata yapınca, İtalya'nın ofansif gücü karşısında tutunmaları neredeyse imkansız hale geldi. Her golden sonra moralman biraz daha çöken ekip, maçın sonlarına doğru adeta pes etmiş görünüyordu.
Sonuç olarak, İtalya için bu galibiyet sadece üç puan anlamına gelmiyor. Bu, aynı zamanda onların ne kadar ölümcül bir takım olabileceğini tüm Avrupa'ya bir kez daha hatırlatan bir beyandı. Böyle galibiyetler, takımları bir sonraki maçlara da psikolojik olarak çok daha güçlü hazırlar. Bakalım, sıradaki rakipleri bu gol makinesinin karşısında nasıl bir strateji izleyecek?