Bazen öyle anlar oluyor ki, hayatın tam ortasında duruyorsunuz ve birden kendinizi yıllar öncesinde buluveriyorsunuz. İşte Barış oyunu benim için tam da böyle bir zaman makinesi işlevi görüyor. Her seferinde, oyun tahtasını açtığım anda, çocukluğumun o renkli dünyasına ışınlanıyorum sanki.
Ve tabii ki Caner... Onu düşünmeden geçen tek bir oyun anım yok. Aramızdan ayrılalı yıllar oldu ama hâlâ o küçük odada, yere serilmiş halının üzerinde oyun oynadığımız o sıcak yaz günlerini hatırlıyorum. Ne çocukça kahkahalarımız vardı o günlerde...
Zamanın Ötesine Geçen Bir Bağ
Caner'le aramızda kurduğumuz o özel bağ, sanki zamanın yıpratıcı etkisine meydan okuyor. Her Barış oyunu oynadığımda, onun o neşeli kahkahası kulaklarımda çınlıyor. Oyun taşlarını yerleştirirken, sanki yanımda oturmuş, bir sonraki hamlesini planlıyormuş gibi hissediyorum.
Aslında düşünüyorum da, belki de bu oyun bizim için sadece bir eğlence aracı değildi. O minik taşlar ve renkli kartlar, aramızdaki görünmez bağın somutlaşmış haliydi adeta.
Kaybın Getirdiği Yeni Anlamlar
Caner'in aramızdan ayrılmasıyla birlikte, Barış oyunu benim için çok daha derin anlamlar kazandı. Artık sadece bir çocukluk eğlencesi değil, onunla kurduğumuz bağın yaşayan bir temsili haline geldi. Her oyun, aslında onun anısını yaşatmanın bir yolu oldu benim için.
Ve şunu fark ettim ki - bazı kayıplar asla tam olarak iyileşmiyor. Sadece onlarla yaşamayı öğreniyorsun. Tıpkı bu oyun gibi; her hamlede, her kazanda ve kaybında, Caner'in bana öğrettiği hayat dersleri canlanıyor zihnimde.
Çocukluğun Masum Dünyasına Açılan Pencere
Barış oyunu oynarken hissettiğim o tuhaf duygu karmaşasını tarif etmek gerçekten zor. Bir yanda çocukluğun o masum heyecanı, diğer yanda yetişkinliğin getirdiği o buruk hüzün... İkisinin arasında salınırken buluyorum kendimi çoğu zaman.
Belki de hepimizin hayatında böyle nesneler var - bizi geçmişe götüren, unutulmuş anıları canlandıran. Benimki Barış oyunu oldu işte. Sizinki ne? Hiç düşündünüz mü hangi nesne sizi çocukluğunuza götürüyor?
Oyun tahtasını toplarken, aslında sadece bir oyunu değil, bir dönemi, bir arkadaşlığı, kaybolmuş bir zamanı topladığımı hissediyorum. Ama biliyorum ki bir sonraki oyunda, yine aynı duygularla dolacağım. Çünkü Caner'in bıraktığı o miras - sevgi, arkadaşlık ve paylaşım - hiçbir zaman bitmeyecek.
Ve işte bu yüzden, her Barış oyunu benim için sadece bir oyundan çok daha fazlası. O, geçmişle bugün arasında kurduğum köprünün ta kendisi.