Şu an tam bir paradoksun ortasındayız. Bir tarafta yüzlerce -hatta binlerce- 'arkadaşımız', diğer tarafta derdimizi anlatacak tek bir dost bulamıyoruz. İşte modern zamanların en acımasız çelişkisi bu: dijital bağlantılar arttıkça, insani bağlar kopuyor.
Aslında durum hiç de iç açıcı değil. Sürekli ekranlara gömülmüş haldeyiz, değil mi? Telefonlar elimizden düşmüyor, sosyal medyada saatlerimizi harcıyoruz ama yine de kendimizi bomboş hissediyoruz. Garip bir şey bu.
Sayılar mı, Kalite mi?
Bin takipçi, beş yüz arkadaş, yüzlerce beğeni... Peki ya gerçek hayatta? İşte orada durum farklı. Araştırmalar gösteriyor ki insanlar giderek daha az yakın dost edinebiliyor. Hani şu 3-5 kişilik, her şeyi konuşabildiğiniz, zor zamanınızda yanınızda olacak dostlardan bahsediyorum.
Üstelik bu sadece bizim ülkemize özgü bir durum değil. Dünyanın dört bir yanında benzer manzaralar var. İnsanlar dijital dünyada 'sosyal' olurken, gerçek hayatta giderek yalnızlaşıyor.
Peki Neden Böyle Olduk?
- Sürekli meşgulüz - iş, trafik, sorumluluklar...
- Ekranlar bizi yutuyor - her boş anımızı dolduruyorlar
- Yüzeysel ilişkiler daha kolay geliyor - derin bağlar kurmak emek istiyor çünkü
- Güven sorunu - insanlara güvenmek giderek zorlaşıyor
Aslında şöyle düşünün: Eskiden komşu kapısını çalardı, 'komşu, bir şekerin var mı?' diye sorardı. Şimdi? Apartman daireleri birer kale oldu. Herkes kendi kabuğuna çekilmiş durumda.
Çözüm Ne Peki?
Belki de telefonları bir kenara bırakıp gerçek yüzleşmelere ihtiyacımız var. Canlı sohbetlere, göz temasına, samimi kahkahalara... Unuttuğumuz bir şey var: İnsan sosyal bir varlık - dijital değil!
Uzmanlar diyor ki: Haftada birkaç saatinizi ekransız geçirin. Eski arkadaşlarınızı arayın. Komşunuzla sohbet edin. Belki de en önemlisi - kendinize dürüst olun: Bu dijital bağlantılar gerçekten ihtiyacınızı karşılıyor mu?
Sonuçta, hayat paylaştıkça güzel. Paylaşmak içinse gerçek insanlara, gerçek anlara ihtiyacımız var. Ekranlar değil.