
Ortaya çıkan son bilgiler, uluslararası arenada şok etkisi yaratacak türden. ABD Donanması'nın Kuzey Kore topraklarında yürüttüğü iddia edilen gizli bir operasyon, tüm çıplaklığıyla gözler önüne serildi. İşin en trajik yanı ise operasyon sırasında masum sivil hedeflerin vurulduğunun öne sürülmesi.
Aslında bu tür iddialar yeni değil - ama bu seferki farklı. Elde edilen veriler ve istihbarat kaynakları, olayın boyutlarının tahmin edilenden çok daha vahim olduğunu gösteriyor. Kimileri için 'olağan şüpheli' hikayelerden ibaret gibi görünse de, detaylar iç karartıcı.
Operasyonun Perde Arkası
Olayın ayrıntılarına girdikçe, durumun sanılandan daha karmaşık olduğu anlaşılıyor. ABD Donanması'na bağlı özel birimlerin, Kuzey Kore'nin ücra bir bölgesinde 'hedef avı' niteliğinde bir operasyon düzenlediği iddia ediliyor. Peki ama neden? Resmi açıklamalar her zaman olduğu gibi suskun.
Bölgeden edinilen görüntüler ve raporlar -eğer doğruysa- uluslararası hukukun açıkça ihlal edildiğini gösteriyor. Sivil yerleşim alanlarının hedef alındığı, çok sayıda masum insanın hayatını kaybettiği öne sürülüyor. İnsan hakları örgütleri zaten konuya dikkat çekmeye başladı bile.
Uluslararası Tepkiler ve Sessizlik
Peki ya uluslararası toplum? Genellikle bu tür durumlarda hızlıca pozisyon alan Batılı ülkeler şaşırtıcı bir sessizlik içinde. Kimileri bu sessizliği 'stratejik' olarak yorumlarken, kimileri ise çifte standardın bir göstergesi olarak görüyor.
Rusya ve Çin'den ise beklenen tepkiler geldi. Her iki ülke de Birleşmiş Milletler nezdinde konuyu gündeme getireceklerini açıkladı. Ancak şunu söylemeliyim: BM'de alınacak kararların ne kadar etkili olacağı her zaman tartışma konusu olmuştur.
Ortadoğu'da yaşanan benzer olayları hatırlayalım. Sivil kayıpların 'yanlışlıkla' ya da 'istihbarat hatasıyla' açıklandığı sayısız vakayı zaten biliyoruz. Bu seferki de aynı kaderi mi paylaşacak? Oldukça muhtemel görünüyor.
Askeri Strateji mi, İnsanlık Suçu mu?
İşin askeri boyutuna gelirsek: Özel operasyon birimlerinin sınır ötesi faaliyetleri aslında yeni sayılmaz. Ancak sivil hedeflerin vurulması, işin rengini tamamen değiştiriyor. Uluslararası camiada 'orantısız güç kullanımı' olarak yorumlanabilecek bu tür eylemler, çoğu zaman hesap sorulamayan gri bölgelerde kalıyor.
Peki ya medya? Anaakım medya kuruluşları konuyu nasıl ele alıyor? Maalesef beklenenden daha az ilgi gösterdiklerini söyleyebilirim. Oysa benzeri olaylar farklı coğrafyalarda yaşansa manşetlerden inmediğini çok iyi biliyoruz.
Sonuç olarak: Ortada ciddi iddialar var ve bu iddiaların uluslararası hukuk çerçevesinde titizlikle araştırılması gerekiyor. Ancak şunu da kabul etmeliyiz ki, güç politikalarının hüküm sürdüğü bir dünyada 'adalet' kavramı çoğu zaman ikinci planda kalıyor.
Bu olay bize bir kez daha gösterdi ki, uluslararası ilişkilerde 'ahlak' ve 'hukuk' kavramları, çoğu zaman güçlü devletlerin çıkarlarına hizmet ettiği ölçüde var olabiliyor. Geriye ise sadece sorular kalıyor: Gerçekler ne zaman tam olarak ortaya çıkacak? Ve eğer çıkarsa, hesap sorulabilecek mi?