
İstanbul'un gürültüsüne alışkın olabilirsiniz ama bu, gerçekten başka türlü bir gürültüydü. Fatih'te sıradan bir berber dükkanında, sıradan bir gün hiç de öyle bitmedi. Saatler öğleyi gösterirken, dükkandaki sakin atmosfer bir anda elektriklendi – ama hiç iyi bir şekilde değil.
Olayın tam olarak nasıl başladığını kimse tam kestiremiyor aslında. Bir müşteri, berber koltuğunda otururken telefonla konuşuyordu. Konuşmanın tonu yükseldikçe yükseldi, öfke kontrolden çıktı. Karşı taraftaki ses, görünüşe göre sevgilisiydi. Ve o an orada bulunanların ifadesine göre, adam birden ayağa fırladı. Telefonu fırlatıp attı, öfkesini fiziksel şiddete dönüştürdü – yanındaki kadına yumruklarını indirmeye başladı.
İşte orada, her şey altüst oldu. Berber dükkanının ustası, duruma müdahale etmek istedi. Sakinleştirmeye, olayı yatıştırmaya çalıştı. Ama öfke kördür derler ya, işte o andı. Saldırgan müşteri, bu müdahaleye daha da hırslandı. Birden, berberin kullandığı usturayı kaptığı gibi, onu tehdit unsuru olarak kullanmaya başladı.
Ortalık tam bir karmakarışıktı. Müdahale eden usta berberi bıçaklamaya kalktı. Neyse ki derin bir yara izi kalmadı ama olayın şoku, orada bulunan herkesin yüzünden okunuyordu. Polis ekipleri kısa sürede olay yerine intikal etti. Şiddet eğilimli müşteri, hemen oracıkta gözaltına alındı. İfadesi alındı, savcılık işlemlere başladı.
Fakat işin en can sıkıcı kısmı bundan sonra yaşandı. Saldırgan, adli kontrol şartı verilerek – yani serbest bırakıldı. Yani, bir kadına şiddet uygulayan, sonra da bunu engellemek isteyen bir esnafı bıçakla tehdit eden kişi, aynı gün sokağa döndü. Bu karar, olayın tanıkları ve mağdur berber ustası tarafından büyük bir şaşkınlık ve hayal kırıklığıyla karşılandı.
Bu tür olaylar, toplum olarak kanıksadığımız şiddetin sadece küçük bir yansıması belki de. Ama asla normalleştirmememiz gereken, her seferinde yeniden sorgulamamız gereken türden. Adalet sisteminin bu tip vakalarda nasıl işlediği, mağdurları ne kadar koruduğu – ya da koruyamadığı – bir kez daha tartışmaya açıldı. Sonuçta, her şey sıradan bir berber koltuğunda, sıradan bir öğle sonrasında başladı. Ve hiç de sıradan olmayan, üzücü bir tabloyla son buldu.