Diyarbakır'ın nabzının attığı o meşhur caddede, normal bir iş gününün rutinini bozan bir korku filmi sahnesi yaşandı adeta. İki silahlı saldırgan, insanların alışveriş için koşturduğu bir vakitte, Suriçi bölgesindeki kuyumculara gözünü dikti.
Öyle sıradan bir gasp değildi bu. Tam bir 'tehdit senaryosu'... Saldırganlar, mağaza sahiplerine 100 bin dolar harac ödemeleri için ültimatom verdi. Aksi takdirde ne mi olacaktı? İşte o kısım tüyleri ürpertiyor - "can ve mal güvenliklerinin tehlikeye gireceğini" söyleyerek açıkça tehdit ettiler.
O Anları Yaşayanlar Anlatıyor: "Silahlar Doğrultuldu"
Olay yerine ilk ulaşan gözlemcilerin aktardığına göre, saldırganların soğukkanlılığı insanı hayrete düşürüyor. Bir tanesi dükkanın içinde beklerken, diğeri dışarıda nöbet tutuyor. İçerideki, silahını kuyumcuya doğrultmuş vaziyette pazarlık yapıyor - ama bu bildiğimiz pazarlıklara hiç benzemiyor tabii.
"Para istediler, vermeyince de tehditler savurup kaçtılar" diye özetlemek olayın ciddiyetini hafife almak olur. Bu, organize suç gruplarının tipik çalışma yöntemlerini andırıyor. Belki de daha büyük bir planın küçük bir parçası...
Polis Hızla Harekete Geçti Ama...
Olay sonrasında bölgeye sevk edilen polis ekipleri, geniş çaplı bir soruşturma başlattı. Güvenlik kamerası kayıtları inceleniyor, tanık ifadeleri toplanıyor. Fakat şu soru akıllardan çıkmıyor: Bu kadar göz önünde bir yerde, nasıl oluyor da bu tür saldırılar gerçekleşebiliyor?
Aslında bu olay, sadece Diyarbakır'ın değil, tüm ülkenin kanayan yarasına parmak basıyor. İş yerleri güvende mi? Esnaf, müşteri beklerken neden korku içinde olsun?
Esnafın Dilinden: "Artık Korkuyoruz"
Bölgedeki diğer kuyumcularla konuştuğunuzda, yüzlerindeki endişeyi görmemek mümkün değil. Bir esnaf, "Bundan sonra dükkanı nasıl açarım bilemiyorum" derken, diğeri "Bu korkuyla çalışmak çok zor" diye ekliyor.
İşin ekonomik boyutu da var tabii. Kuyumculuk sektörü zaten zor günler geçiriyor. Bir de üzerine böyle güvenlik sorunları eklenince, durum daha da vahimleşiyor.
Peki çözüm ne? Daha fazla güvenlik önlemi mi? Daha sık devriye mi? Yoksa asıl mesele, bu tür suçları işleyenlerin caydırıcı cezalarla karşılaşması mı?
Bu soruların cevabını zaman gösterecek. Ama şu an Diyarbakır'da, parıltılı vitrinlerin ardında büyüyen bir korku var. Ve bu korku, maalesef sadece altın mücevheratla ilgili değil.