Gökyüzüne uzanan minarelerle dans eden martıların şarkısını dinler gibiydi Nikos Kypourgos. İstanbul ona öyle bir dokundu ki, bestelerine sığmadı bu aşk – taştı, coştu, 'Boğaz'ın Sesi' oldu.
Kim derdi ki bir Yunan müzisyenin kalbinde İstanbul için böyle bir tutku kök salacak? 60'lı yılların sonunda doğup büyüdüğü Atina'nın dar sokaklarından sonra, ilk kez 2005'te ayak bastığı bu şehir onu âdeta büyülemiş. "Boğaz'da vapurla geçerken, suyun üzerinde yüzen notalar görür gibi oldum" diye anlatıyor o anı.
Müziğin Diliyle Tarihi Dokunuş
Kypourgos'un bestesi, dinleyenleri alıp götürüyor:
- Bir yanda Bizans'ın gizemli ezgileri
- Diğer yanda Osmanlı'nın görkemli ritimleri
- Ortada ise modern İstanbul'un cıvıl cıvıl enerjisi
Eserin en çarpıcı yanı? Belki de 3/4'lük ölçüsüyle adeta bir vals gibi süzülürken, ansızın coşkulu 7/8'lik Anadolu ritimlerine dönüşmesi. "Bu şehir bana her dinleyişte farklı bir şey fısıldıyor" diyor besteci, gözlerinde İstanbul sevdasıyla.
İki Kültürün Notalarda Buluşması
Kypourgos'un Atina'daki stüdyosunun duvarlarını İstanbul fotoğrafları süslüyor. Masasının üzerinde ise hep bir demet İstanbul lalesi... (Nereden buluyor acaba Atina'da laleyi?) Beste üzerinde çalışırken en çok da şunu fark etmiş: "Türk ve Yunan müzikleri aslında aynı ailenin iki kardeşi gibi."
Peki bu eser ilk kez nerede çalınacak? İşte burası gerçekten ilginç: Önümüzdeki ay Atina'da düzenlenecek Akdeniz Kültür Festivali'nde. Ama Kypourgos'un içten dileği, bir gün bu besteyi İstanbul'da, tam da onu ilham veren Boğaz'ın kıyısında seslendirmek.
Son bir not: Besteci şu sıralar yeni bir proje üzerinde çalışıyor - İstanbul'un kedilerine ithafen bir keman konçertosu! Kulağa ne kadar da 'İstanbul'vari' geliyor değil mi?