ABD yönetimi, Avrupalı NATO müttefiklerinden ittifakın geleneksel savunma sorumluluklarının ana yükünü üstlenmelerini ve bu geçişi 2027 yılına kadar tamamlamalarını istiyor. Bu çağrı, Ukrayna'daki savaşın gölgesinde Avrupa güvenliğinin yeniden şekillendiği bir döneme denk geliyor.
Trump'ın Çağrısı ve 2035 Hedefi
ABD Başkanı Donald Trump'ın savunma harcamalarının artırılması yönündeki taleplerinin ardından, 2025 yılında düzenlenen NATO Zirvesi'nde önemli bir karara imza atıldı. Üye ülkeler, savunma harcamalarını 2035 yılına kadar Gayrisafi Milli Hasıla'nın (GSYİH) yüzde 5'ine çıkarma konusunda mutabakata vardı. Bu anlaşma, ittifak tarihindeki en iddialı harcama hedeflerinden biri olarak kayıtlara geçti.
ABD'nin Konvansiyonel Savunma Talebi
Reuters ajansının haberine göre, ABD tarafı şimdi de Avrupa'dan bir adım daha atmasını bekliyor. Pentagon yetkilileri ile Avrupa heyetlerinin katıldığı bir toplantıda iletilen mesajda, Avrupa'nın NATO'nun konvansiyonel (geleneksel) savunma sorumluluklarının büyük çoğunluğunu üstlenmesi istendi. Washington yönetimi, bu değişimin gerçekleşmesi için 2027 yılını son tarih olarak belirledi. Ancak bazı Avrupalı yetkililer, bu sürenin oldukça iddialı ve gerçekçi olmayabileceği görüşünü dile getiriyor.
Hegseth'ten Hint-Pasifik Vurgusu ve Olası Sonuçlar
ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth, mayıs ayında yaptığı bir açıklamada bu stratejik beklentinin arka planını ortaya koymuştu. Hegseth, Avrupalı müttefiklerin kendi kıtalarında daha fazla sorumluluk almasıyla, ABD'nin bu bölgedeki yükünün hafifleyeceğini ve öncelikli harekat alanı olarak gördüğü Hint-Pasifik bölgesine odaklanmasını artırabileceğini ifade etmişti. Çin'in bölgedeki hegemonik hedeflerine dikkat çeken Hegseth, ABD'nin Pasifik'e daha fazla kaynak ayırması gerektiğinin altını çizmişti.
ABD tarafı, Avrupa'nın bu çağrıya yeterli yanıtı vermemesi durumunda, NATO'nun savunma koordinasyon mekanizmalarının bazılarına katılımını gözden geçirebileceği sinyalini verdi. Bu durum, ittifak içindeki iş bölümü ve sorumluluk paylaşımı konusunda yeni bir tartışma dönemini başlatmış görünüyor. Tüm bu gelişmeler, küresel güç dengelerinin ve askeri önceliklerin yeniden tanımlandığı bir sürecin parçası olarak değerlendiriliyor.