
O an her şey birkaç saniye içinde oldu. Stüdyoda her zamanki gibi rutin bir yayın akışı vardı ki, birden ekranlar sarsıldı. İsrail hava kuvvetlerine ait savaş uçakları, Suriye'nin başkenti Şam'daki Genelkurmay Karargahı'nı hedef almıştı. Ve biz, tüm bu kaosun tam ortasındaydık.
"Ses öyle bir patlamaydı ki, kulaklarımız çınladı," diyor o anları yaşayan spiker, hâlâ titreyen sesiyle. "Stüdyonun camları sarsıldı, bir an her şeyin biteceğini düşündük."
Canlı Yayında Savaşın Soğuk Yüzü
Normalde haber bültenlerinde başkalarının yaşadığı trajedileri anlatıyoruz. Ama o gün, trajedi bizim kapımızı çalmıştı. Kameralar titredi, ses sisteminden gürültüler geldi - ve biz, izleyicilerimize ne olduğunu anlatmaya çalışırken bir yandan da kendi güvenliğimiz için endişeleniyorduk.
Spikerin anlattığına göre, olaylar şöyle gelişmiş:
- Önce uzaktan jet sesleri duyulmuş
- Ardından gökyüzünde ışık patlamaları görülmüş
- Ve nihayet, yer sarsıntılarıyla birlikte patlama sesleri gelmiş
"Sanki zaman yavaşlamış gibiydi," diye ekliyor. "Birkaç saniye içinde yaşananlar, zihnimde dakikalarca süren bir kabusa dönüştü."
Savaşın Medyaya Yansıyan Yüzü
Bu olay, modern savaşların medya üzerindeki etkisini bir kez daha gözler önüne serdi. Artık cephedeki çatışmalar kadar, bu çatışmaların canlı yayınlara yansıması da gündem oluyor. Ve bazen - ne yazık ki - gazeteciler sadece olayları aktaran değil, bizzat yaşayan taraf haline geliyor.
Peki ya izleyiciler? O an ekran başında olanlar, bir haber bülteninin rutin akışının nasıl bir anda hayatın kırılganlığına dair bir derse dönüştüğüne tanık oldular. Belki de bu, savaşın gerçek yüzünü görmenin en çarpıcı yollarından biriydi.
Spikerin son sözleri ise oldukça düşündürücü: "O günden sonra her canlı yayına çıkışımda, stüdyonun kapısından içeri girerken bir an durup düşünüyorum. Bugün ne getirecek? Sadece haber mi yoksa hayatımızı değiştirecek bir deneyim mi?"