
Sabahın ilk ışıkları Borsa İstanbul'a endişeyle vurdu. Sanki fırtına öncesi o garip sessizlik çökmüştü piyasanın üzerine. Ve evet, beklentileri karşılar gibiydi: açılış zili çalar çalmaz endeksler kırmızıya boyanmaya başladı.
BIST 100 endeksi, güne 0.45'lik bir düşüşle, tam da 8.290 seviyesinden merhaba dedi. Bankacılık endeksi ise durumun vahametini gözler önüne serercesine, neredeyse %1'e yakın bir kayıpla sallandı durdu. Öyle ki, bu sektör açık ara performansın en kötüsüydü o sabah.
Peki ya bireysel hisseler? Onların hikayesi daha da karışıktı. Yatırımcıların gözdesi olan bazı banka hisseleri, portföylerde küçük yangınlar çıkarırken, diğer tarafta tutunmaya çalışan, hatta zararını az da olsa kapatmayı başaran şirketler de vardı. İşte o karmaşık dansın içinde, bir yükseliş bir düşüş... Kiminin günü, kiminin kaybı.
Piyasanın Ruh Hali: Endişe mi, Fırsat mı?
Borsa dediğin zaten duyguların savaş alanı değil mi? O sabahki havayı anlatmak deseniz... Bir yanda küresel piyasalardaki o belirsizlik rüzgarı, diğer yanda içerideki beklentiler. Yatırımcı, adeta bir ipin üzerinde yürüyor gibiydi. Acaba bu düşüş bir fırsat mı yoksa daha büyük bir çöküşün habercisi mi? Kafalar allak bullaktı.
Bankacılık sektörünün bu denli ağır kayıpları ise işin tuzu biberi oldu. Sanki tüm piyasanın moralini bokmaya yetmişti bile. Analistler ise ikiye bölünmüştü: 'Satış baskısı devam eder' diyenler de vardı, 'Dip noktalar alım fırsatıdır' diye fısıldayanlar da.
Gün sonuna doğru işlem hacimlerine bakacak olursanız, yatırımcının bir temkinlilik içinde olduğunu rahatlıkla görebilirsiniz. Kimse büyük hamleler yapmaktan çekiniyor, adeta pusuya yatmış bekliyordu. Belki de her şey öğleden sonra şekillenecekti, kim bilir?
Sonuç olarak, Borsa İstanbul için sıkıntılı bir başlangıçtı bu. Ama şunu unutmamak lazım: borsa canlı bir organizmadır, bir gün düşer, ertesi gün kendini toparlar. Önemli olan, soğukkanlılığı elden bırakmamak ve rüzgarın nereden estiğini iyi okumak.