İstanbul'un göbeğinde, kentsel dönüşüm denen o meşhur sürecin tam ortasında sıkışıp kalmış bir bina var. Yıkılması gerekiyordu ama - işte burası ilginç - bir türlü yıkılamadı. Neden mi? Malum, anlaşmazlıklar, davalar, bir sürü bürokratik engel...
Ve şimdi, bu terkedilmiş bina bambaşka bir hayata ev sahipliği yapıyor. Evsiz vatandaşlar, adeta kaderin bir cilvesi olarak bu metruk yapıyı mesken tutmuş durumda. Kimi tek başına, kimi ailesiyle, kimiyse sadece sıcak bir köşe bulabilmek umuduyla gelmiş buraya.
Binanın Garip Kaderi
Aslında hikaye şöyle başlıyor: Belediye yetkilileri binanın yıkılması gerektiğinde ısrarlı. Haklılar da - yapı gerçekten riskli görünüyor. Ama işte, daire sahipleriyle bir türlü anlaşma sağlanamıyor. Herkesin farklı bir derdi, farklı bir beklentisi var.
Bu süreç uzadıkça uzuyor. Aylar geçiyor, mevsimler değişiyor. Ve binanın durumu giderek kötüleşiyor. Pencereler kırık, kapılar yerinde yok, duvarlarda çatlaklar... Korkunç bir manzara aslında.
Hayat Devam Ediyor
Ama insan hayata tutunmak zorunda, değil mi? İşte tam da bu noktada evsiz vatandaşlar devreye giriyor. Onlar için bu bina sadece dört duvar değil - hayatta kalma mücadelesinde önemli bir sığınak.
Geceleri soğuktan korunuyorlar burada. Yağmurdan, rüzgardan saklanabiliyorlar. Belki de en önemlisi, gözlerden uzak bir köşe bulabiliyorlar kendilerine.
Komşular durumdan hiç memnun değil tabii. "Tehlikeli" diyorlar, "güvenlik sorunu" diye ekliyorlar. Haklı oldukları noktalar var elbette. Ama kim dinliyor ki onları?
Çözüm Ne Olacak?
Belediye yetkilileri sorunu çözmek istediklerini söylüyorlar. Ancak - ve bu büyük bir ancak - hukuki süreçler inanılmaz yavaş işliyor. Her karar için aylarca beklemek gerekiyor.
Bu arada, evsizlerin sayısı artıyor. Ekonomik sıkıntılar derinleştikçe, sokağa düşen insanlar çoğalıyor. Ve onlar da doğal olarak barınacak yer arıyorlar.
İronik olan şu: Aslında herkes haklı. Belediye güvenlik için yıkılmasını istiyor, daire sahipleri haklarını korumaya çalışıyor, evsizler de hayatta kalmak için mücadele ediyor.
Peki çözüm? Kimse net bir cevap veremiyor. Belki de asıl mesele, kentsel dönüşümün sadece binaları değil, insanları da dönüştürmesi gerektiğini anlamakta yatıyor.
Bu bina şu an İstanbul'un kalbinde sessiz bir tanık gibi duruyor. Hem kentsel dönüşümün çıkmazlarını, hem de sosyal sorunlarımızın derinliğini anlatıyor bize. Umarım yakında sadece bir anı olarak kalır...