
Bir fincanın içinde saklı 500 yıllık bir macera... Türk kahvesi, sadece bir içecek değil, adeta bir kültür elçisi. Osmanlı'nın zarif demleme yöntemiyle başlayan bu serüven, Avrupa'nın kapılarını çalana kadar kim bilir kaç diyarda mola verdi.
İlk Durak: Topkapı Sarayı
Kanuni Sultan Süleyman döneminde Yemen Valisi Özdemir Paşa'nın İstanbul'a getirdiği o sihirli çekirdekler, saray mutfağında kendine yer buldu. O zamanlar kimse tahmin edemezdi ki, bu küçük taneler dünya gastronomi tarihini kökten değiştirecek.
İşin ilginç yanı? O dönemde Avrupalılar kahveyi "Türk içkisi" diye biliyordu. Hatta Venedikli tüccarlar, "Bu acı siyah sıvı nedir?" diye şaşkınlıkla karışık bir merakla soruyorlardı.
Avrupa'nın Kahveyle Tanışma Anı
1683'teki Viyana Kuşatması'ndan sonra terk edilen çuvallar dolusu kahve çekirdeği, Avusturyalıların eline geçti. İşte o an, kıtanın kaderi değişti! Türk usulü demleme teknikleri, yavaş yavaş Viyana kahvehanelerinde boy göstermeye başladı.
- Telvesiyle servis edilen ilk ve tek kahve
- Kavurma ve öğütme teknikleriyle fark yaratan lezzet
- Sunum ritüelleriyle kültürel bir simge
Fransa'ya ulaşması ise bir diplomat sayesinde oldu. Osmanlı elçisi Süleyman Ağa, Paris sosyetesini cezbeden kahve davetleri verdi. Kısa sürede "Türk usulü" moda oldu!
Günümüzde Türk Kahvesi
Bugün UNESCO'nun Somut Olmayan Kültürel Miras listesinde yer alan bu değer, hâlâ orijinal formunu koruyor. Dünyanın dört bir yanında "Türk kahvesi" adıyla anılıyor olması da ayrı bir gurur kaynağı.
Peki ya siz? Bugün bir fincan Türk kahvesi içerken, yudumladığınızın aslında beş asırlık bir kültür mirası olduğunu hiç düşündünüz mü?