
Ankara'nın Balâ ilçesinde, adeta zamanın durduğu bir köşede, tarih ve sanat buluşuyor. Balâ Külliyesi Muvakkithanesi, artık sadece zamanın değil, ruhun da ölçüldüğü bir mekâna dönüşmüş durumda. İçeri adımınızı attığınızda sizi, efsanevi minyatür sanatçısı merhum Nusret Çolpan'ın fırçasından çıkmışçasına zarif eserler karşılıyor.
Peki nedir bu kadar özel kılan bu sergiyi? Cevabı basit: İnsan elinin değdiği, her bir detayında emek ve sevgi barındıran otantik bir sanat deneyimi sunması. Sergi, Çolpan'ın mirasını yaşatmak isteyen bir grup tutkulu sanatçının, onun tekniklerini ve estetik anlayışını günümüze taşıma çabasının bir ürünü. Öyle sıradan bir sergi değil yani; bir saygı duruşu, bir vefa borcu.
Zamanın Ruhunu Yakalamak: Minyatürün Büyüsü
Minyatür denince akla ilk gelen şey, incecik fırça darbeleriyle işlenmiş, anlatılmaz bir sabrın ürünü olan o küçük evrenlerdir. Bu sergide de öyle. Her bir eser, izleyicisini Osmanlı'nın ihtişamlı günlerine, o dönemin gündelik yaşamının içine çekiyor. Sanki bir el feneri tutar gibi, minyatürlerin üzerine eğildiğinizde, size kendi hikayesini fısıldıyor.
Balâ Külliyesi gibi tarihi bir doku içinde böyle bir serginin yer alması ise işin tuzu biberi olmuş. Taş duvarlar ile kâğıt üzerindeki nakışların buluşması, insana garip bir iç huzuru veriyor. Sergiyi gezerken, bir yandan da Muvakkithane'nin kendisine hayran kalmamak elde değil. Burası, bir zamanlar güneşin hareketlerine bakılarak namaz vakitlerinin belirlendiği bir yermiş. Şimdiyse, sanatın ve zamanın kesiştiği bir nokta haline gelmiş.
Nusret Çolpan: Kayıp Bir Efsanenin İzinde
Nusret Çolpan'ı tanımayanlar için kısaca şöyle diyebiliriz: O, minyatür sanatımızın son dönemdeki belki de en önemli temsilcilerinden biriydi. Onun işleri, sadece geçmişi yansıtmakla kalmaz, aynı zamanda onu yeniden yorumlar, günümüzle bir diyalog kurardı. Bu sergideki sanatçılar da tam olarak bunu yapmaya çalışıyor. Çolpan'ın teknik disiplinini ve ruhunu alıp, kendi yorumlarını katıyorlar. Sonuç? Nefes kesici.
Eserlerde kullanılan malzemelerden tutun da renk skalasına kadar her şey, geleneğe sadık kalınarak hazırlanmış. Doğal boyalar, elde yapılmış kâğıtlar ve o meşakkatli üretim süreci... Hepsi, izleyiciye 'Bu iş kolay değil!' diye haykırıyor adeta. Modern dünyanın hızına inat, burada hâlâ sabır ve emek hüküm sürüyor.
Eğer yolunuz Balâ'ya düşerse, bu sergiyi kaçırmayın derim. Sadece bir sanat etkinliği değil, aynı zamanda kendinizi kaybettiğiniz bir zaman tüneli. Kim bilir, belki siz de bir minyatürün içinde kaybolur, kendi hikayenizi bulursunuz.