Demokrasi ile çocukların dijital dünyadaki güvenliği arasında sıkışıp kalan bir çağda, Avustralya tarihi bir adım attı. Ülke, 15 yaş altındaki bireylere sosyal medya platformlarına erişimi yasaklayan bir düzenlemeyi hayata geçirdi. Bu karar, dünya genelinde hem övgü hem de eleştiri toplarken, temel bir soruyu gündeme getiriyor: Ekran başında kaybolan bir nesil söz konusuyken, hangisi daha büyük risk? Özgürlük mü, yoksa korunmasız çocukluk mu?
Avustralya'nın Radikal Kararı: Yasak Kurtarma Hamlesi Mi?
Avustralya hükümeti, 16 Aralık 2025 tarihinde yürürlüğe giren düzenlemeyle, 15 yaşından küçük çocukların sosyal medya hesapları oluşturmasını ve bu platformları kullanmasını yasakladı. Karar, gençlerin mental sağlığı, siber zorbalık ve çevrimiçi istismar risklerine karşı alınmış geç kalınmış bir önlem olarak tanımlandı. Yetkililer, sanal dünyanın genç beyinler üzerindeki kontrolsüz etkisini durdurmak için "fişi çekme" zamanının geldiğini savunuyor.
Özgürlük İhlali Mi, Zorunlu Koruma Mı?
Karar, doğal olarak iki kutbu da harekete geçirdi. Bir kesim, devletin bireysel özgürlük alanına bu denli müdahalesini demokratik ilkelerle bağdaştıramadığını, bunun bir tür dijital faşizm olduğunu iddia ediyor. Diğer tarafta ise, ebeveynlerin tek başına mücadele etmekte zorlandığı bir savaşta, devletin nihai bir koruyucu şemsiye görevi üstlendiği görüşü hakim. Tartışmanın odağında, "Demokrasi mi, çocukların güvenliği mi?" sorusu yatıyor. Avustralya, bu ikilemde güvenliği seçen ilk büyük ülke oldu.
Yazar Yüksel Aytuğ'un da belirttiği gibi, bu kararı alan Avustralyalılar ne faşist ne de aptal. Onlar, yeni neslin ellerinin arasından sosyal medya nedeniyle kayıp gittiğini net bir şekilde gören ve bunu durdurmak için kolektif bir irade ortaya koyan bir toplum olarak öne çıkıyor. Bu hamle, dijital platformların sınırsız erişiminin çocuk gelişimi üzerindeki olumsuz etkilerine dair artan küresel endişelerin somut bir yansıması.
Peki Ya Türkiye ve Dünya?
Avustralya'nın bu cesur adımı, diğer ülkelerde de benzer tartışmaları alevlendireceğe benziyor. Türkiye'de de aileler ve pedagoglar, çocukların sosyal medya kullanım süreleri ve içeriklerine dair sıkıntılarını dile getiriyor. Avustralya örneği, dijital çağda çocuk yetiştirmenin yeni kurallarını ve devletin buradaki rolünü yeniden tanımlama zorunluluğunu gözler önüne seriyor. Ekran başında yavaş yavaş kaybolan bir nesil gerçeği varken, dünyanın geri kalanı bu "fişi" çekmek için ne kadar daha tartışacak?
Sonuç olarak, Avustralya'nın uygulamaya koyduğu yasak, sadece bir erişim engelinden çok daha fazlasını temsil ediyor. Bu, teknoloji, özgürlük, ebeveynlik ve devlet sorumluluğu arasındaki dengenin yeniden sorgulandığı küresel bir dönüm noktası. Gelecek, bu radikal kararın sonuçlarını ve hangi ülkelerin aynı yolu izleyeceğini gösterecek.