
Geçtiğimiz günlerde gelen acı haber, sanat dünyasını derinden sarsmayı başardı. Evren Başak Clarke – belki de ismini ilk kez duyuyorsunuz – ama o, İngiltere'den İstanbul'a uzanan renkli hayatıyla aslında hepimizin tanıması gereken bir isimdi.
Ne yazık ki arkasında sayısız anı ve yarım kalmış planlar bırakarak aramızdan ayrıldı. Peki, bu yetenekli insanı gencecik yaşta kaybetmemize neden olan şey neydi? Gelin, bu hüzünlü hikayenin detaylarına birlikte göz atalım.
Hayatını Kaybeden Evren Başak Clarke Kimdir?
1976 doğumlu Clarke – yani tam 48 yaşında – Londra'nın puslu havasından sıyrılıp İstanbul'un capcanlı sokaklarında kendine yeni bir hayat kurmayı başarmıştı. Aslen İngiliz olmasına rağmen, Türkiye'ye olan sevgisi onu bu topraklara adeta mıknatıs gibi çekmişti. Sanatın her daim peşinden koşan bir ruh – tiyatro sahnesinden televizyon ekranlarına kadar uzanan oldukça renkli bir kariyer yolu çizmişti kendine.
Oyunculuğun yanı sıra, seslendirme sanatçılığı da yapıyordu. Belki de farkında olmadan onun sesini birçok kez duymuşsunuzdur. Kısacasü, kendisi kültürler arası bir köprü gibiydi – iki farklı dünyayı birleştiren özel bir insan.
Peki, Ne Oldu da Hayatını Kaybetti?
İşte en can alıcı soru bu! Clarke'ın yakın çevresi, onun uzun süredir amansız bir hastalıkla mücadele ettiğini ancak bunu çok az kişiye açtığını belirtiyor. Kimi kaynaklar kanser olduğunu söylerken, kimi kaynaklar ise farklı bir rahatsızlıktan bahsediyor.
Fakat şu bir gerçek ki, yıllarca sessizce savaştı bu illete. Belki de sanatçı ruhu, acısını dışarı vurmaktan çekindi – kim bilir? Son günlerinde bile projeler üretmeye, hayata dört elle sarılmaya devam ettiği söyleniyor. Ta ki bedeni artık dayanamayana kadar...
Ölümünün ardından sosyal medyada sevenleri ve meslektaşları duygularını paylaştı. Kimi onunla çalışmaktan duyduğu mutluluğu anlattı, kimi ise neşeli anılarını paylaştı. Hepsinin ortak noktası ise, Clarke'ın ne kadar parlak ve içi ışık dolu bir insan olduğuydu.
İstanbul'daki Yaşamı ve Geride Bıraktıkları
Clarke, İstanbul'da geçirdiği yıllar boyunca sanat camiasında oldukça sevilen bir isim haline gelmişti. Sadece oyunculuğuyla değil, sıcakkanlı kişiliğiyle de herkesin kalbini kazanmayı başarmıştı. Şimdi ise, geride hüzünlü bir sessizlik ve tamamlanmamış hikayeler bıraktı.
Onun vefatı, aslında hepimize şu basit gerçeği bir kez daha hatırlattı: Hayat denen bu yolculuk, ne yazık ki her zaman adil davranmıyor. Bazen en parlak yıldızlar, en erken sönüveriyor gökyüzünden.
Umarım, şimdi huzur içindedir ve belki de bir yerlerden, İstanbul'un ışıklı sokaklarına sevgiyle bakıyordur. Mekanı cennet olsun...