HIV, bağışıklık sistemini zayıflatarak AIDS'e yol açabilen kronik bir hastalık olarak dünya genelinde etkisini sürdürüyor. Birleşmiş Milletler HIV/AIDS Ortak Programı (UNAIDS) 2022 verileri, dünyada 38.4 milyon kişinin HIV ile yaşadığını ortaya koyuyor. Enfekte bireylerin yüzde 54'ünü ise kadınlar ve kız çocukları oluşturuyor.
Türkiye'deki Artış Oranı Endişe Verici
Medicana Ataköy Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Songül Özer, küresel ölçekte genç kadınlarda HIV enfeksiyonu görülme oranının genç erkeklere göre 3 kat daha fazla olduğuna dikkat çekti. Özer, Türkiye'nin düşük yayılımlı ülkeler arasında sayılmasına rağmen, son 10 yılda HIV enfeksiyonlarında yüzde 460'lık çarpıcı bir artış kaydedildiğini vurguladı.
7 Kasım 2024 tarihli resmi verilere göre Türkiye'de 45.835 HIV pozitif kişi ve 2.438 AIDS vakası bulunuyor. Vakaların dağılımı incelendiğinde, yüzde 81.8'inin erkek, yüzde 18.2'sinin kadın olduğu görülüyor. Ayrıca vakaların yüzde 16.1'i yabancı uyruklu bireylerden oluşuyor.
Toplumda Yanlış Bilgi Yaygın
Dr. Özer, toplumda HIV konusundaki yanlış bilgi oranının yüksekliğine işaret etti. Yapılan araştırmalar, halkın yüzde 77'sinin HIV hakkında güncel bilgilere sahip olmadığını gösteriyor. Aynı şekilde, bireylerin yüzde 75'i, düzenli tedavi gören HIV pozitif kişilerin normal bir yaşam sürebileceği gerçeğinden habersiz.
HIV'in bulaşma yolları konusunda net bilgiler veren Özer, virüsün ancak taşıyıcının vücut sıvılarının (kan, sperm, vajinal sıvı, anne sütü) sağlıklı bir bireyin vücuduna girmesiyle bulaştığını belirtti. En yaygın bulaş yolunun korunmasız cinsel ilişki olduğunu ifade eden Özer, kan ve kan ürünleri nakli, ortak enjektör kullanımı, anneden bebeğe geçiş ve enfekte organ naklinin diğer bulaş yolları olduğunu ekledi.
Özer, toplumda yaygın olan yanlış inanışları da düzeltme gereği duydu: "Aynı ortamda bulunmak, tokalaşmak, sarılmak, öpmek, ortak tuvalet veya banyo kullanmak, aynı kaptan yemek yemek, havuz, sauna veya hamama girmek ve hava yoluyla temas ile HIV bulaşmaz" dedi.
HIV Tedavisi ve Gebelik
HIV enfeksiyonunun uzun süre belirti vermeyebileceğini söyleyen Dr. Songül Özer, ilk dönemde grip benzeri semptomlar görülebileceğini, ilerleyen safhalarda ise ishal, ağızda plaklar, kilo kaybı, gece terlemeleri, uzun süren ateş ve sık enfeksiyonlar gibi belirtilerin ortaya çıkabileceğini aktardı.
Tanıda ilk basamağın ELISA testi olduğunu, pozitif sonuçların Western Blot testi ile doğrulandığını belirten Özer, antikorların genellikle 3-8 hafta içinde oluştuğunu ve bu süreçte tanı konulabildiğini kaydetti.
HIV tedavisinin ömür boyu sürdüğünü ve düzenli ilaç kullanımının başarıdaki en kritik faktör olduğunu vurgulayan Özer, günümüzde uygulanan yüksek etkili antiretroviral tedaviler sayesinde yaşam süresinin sağlıklı bireylere yaklaştığını ifade etti. İlk HIV ilacının 1987'de onaylandığını, 1995'te proteaz inhibitörleri ile tedavide büyük bir ilerleme sağlandığını hatırlattı.
Dr. Özer, HIV pozitif olmanın gebeliğe engel teşkil etmediğinin de altını çizdi. HIV pozitif erkek ve negatif kadından oluşan çiftlerde, erkeğin viral yükünün en az 6 ay boyunca saptanamaz düzeyde olması gerektiğini söyledi. Pozitif kadınlarda ise viral yükün baskılanmasının, bebeğe bulaş riskini büyük ölçüde azalttığını belirtti. Doğru tedavi, elektif sezaryen ve emzirmeme yöntemleri ile bu risk yüzde 1-2'ye kadar düşürülebiliyor. Doğum sonrasında bebeklere en kısa sürede şurup başlanması ve bunun 6 hafta sürdürülmesi gerekiyor.
Son olarak Özer, HIV'in artık etkin tedavi yöntemleriyle kontrol altına alınabilen kronik bir hastalık olduğunu tekrarlayarak, toplumda doğru bilgiye erişimin artırılması, erken tanı ve tedaviye uyumun hem bireysel hem de toplum sağlığı açısından hayati önem taşıdığını sözlerine ekledi.