
Tam da gündemin kıyısında köşesinde dolanırken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dan öyle bir açıklama geldi ki, adeta tarihin tozlu sayfalarını yeniden karıştırdı. Lozan Antlaşması'nın 102. yılında yaptığı konuşmada, "Bu antlaşma sadece kağıt üzerinde bir metin değil, milletimizin azminin somutlaşmış halidir" dedi. Hem de öyle böyle değil, sesinin tonundaki o titremeyle...
Şimdi, şu Lozan meselesini bir de şöyle düşünün: 1923'te imzalanan o antlaşma, genç Türkiye'nin dünyaya "Artık ben de varım!" deme biçimiydi aslında. Erdoğan'ın altını çizdiği gibi, "Lozan, mandacı zihniyetlere inat, küllerimizden doğuşumuzun belgesidir."
Tarihin Arka Bahçesinde Bir Yolculuk
Konuşmanın en çarpıcı kısmı? "Biz Lozan'ı sadece geçmişin anısı olarak değil, geleceğimizin pusulası olarak görüyoruz" cümlesiydi. Sanki diplomasi masalarının üzerinde hâlâ o günlerin gölgesi dolaşıyor gibi. Antlaşmanın mimarı İsmet İnönü'nün torunlarıyla aynı havayı soluyoruz belki de - kim bilir?
Şu detayı atlamayalım: Erdoğan, antlaşmanın sadece siyasi değil, psikolojik bir zafer olduğunu da vurguladı. "O masada kazanılan, topraktan öte bir özgüvenmiş" derken, aslında bugünkü dış politikadaki duruşumuzun köklerine işaret ediyordu.
Jeopolitik Satranç Tahtasında Lozan'ın Yeri
- Bugünkü sınırlarımızın temel taşı
- Uluslararası arenada eşit partner olma belgemiz
- Genç Cumhuriyet'in küresel sistemdeki ilk imzası
Dışişleri Bakanlığı'ndaki bir yetkilinin dediği gibi, "Lozan hâlâ masamızın üzerinde açık duran bir dosya." Özellikle Ege'deki adalar meselesi gündeme geldiğinde, o sararmış sayfalar nasıl da canlanıyor değil mi?
Son bir not: Erdoğan'ın konuşmasında geçen "Lozan ruhu" vurgusu, belki de en çok üzerinde düşünülmesi gereken kısım. Çünkü o ruh, sadece tarih kitaplarında değil, her Türk vatandaşının DNA'sında saklı duruyor olabilir. Ne dersiniz?