Gelgelelim diplomasinin bu incelikli sahnesinde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın son demeçleri uluslararası arenada adeta bir şok etkisi yarattı. İsrail tarafında -beklenmedik bir şekilde- ciddi bir rahatsızlık havası esmeye başladı. Kimi çevrelerde 'tedirginlik' olarak yorumlanan bu durum, aslında çok daha derin diplomatik dalgalanmaların habercisi gibiydi.
Ortadoğu'nun bu girift denkleminde Türkiye, kritik bir eşikten geçiyor adeta. Bölgedeki istikrar arayışında -belki de yıllar sonra- en etkili aktörlerden biri haline gelmemiz, uluslararası kamuoyunda şaşkınlıkla karşılanıyor. Kimileri için sürpriz olsa da aslında uzun vadeli bir stratejinin meyveleri bunlar.
Diplomasinin Görünmeyen Yüzü
İsrail'deki resmi çevrelerin tepkisi oldukça manidardı. Sanki beklediklerinden çok daha farklı bir Türkiye profiliyle karşılaşmışlardı. Oysa ki Ankara'nın son dönemdeki hamleleri, aslında oldukça tutarlı bir çizgi izliyordu. Bölgesel barışa yönelik samimi çabalar, karşı tarafta şüpheyle karşılansa da Türkiye'nin bu inisiyatifi eline alışı tesadüf değil.
Şu çok net: Türkiye artık bölgede sadece bir 'oyuncu' değil, aynı zamanda 'kural koyucu' konumuna doğru evriliyor. Bu dönüşüm -itiraf etmek gerekirse- bazı çevreleri oldukça huzursuz ediyor. Geleneksel denklemlerin dışına çıkan bu yeni pozisyon, İsrail dahil pek çok ülkenin alışageldiği dengeleri altüst ediyor.
Stratejik Hamleler ve Beklenmedik Sonuçlar
Ankara'nın son dönemdeki diplomatik atağı, sadece İsrail'i değil bölgenin tüm aktörlerini şaşkına çevirdi desem abartmış olmam. Çünkü Türkiye -beklenin aksine- oldukça ince hesaplanmış bir strateji izliyor. Her adımı, her açıklaması özenle düşünülmüş bir planın parçaları gibi.
Peki neden bu kadar etkili oldu? Cevap aslında basit: Türkiye artık 'reaktif' değil 'proaktif' bir diplomasi anlayışını benimsemiş durumda. Beklemek yerine harekete geçiyor, tepki vermek yerine inisiyatif alıyor. Bu yaklaşım -kabul etmek gerekir ki- geleneksel güç merkezlerini oldukça zorluyor.
İsrail'in rahatsızlığı belki de tam olarak bu noktadan kaynaklanıyor. Çünkü Türkiye'nin bu yeni rolü, bölgedeki statükoyu temelden sarsma potansiyeli taşıyor. Ve kimse bu değişimin nereye varacağını tam olarak kestiremiyor.
Kritik Rolün Arka Planı
Türkiye'nin üstlendiği bu kritik rol aslında aniden ortaya çıkmış bir durum değil. Yıllardır süren dengeli dış politika hamlelerinin bir sonucu bu. Bölgede güvenilir bir arabulucu olarak konumlanmak -göründüğünden çok daha zorlu bir süreç aslında.
Uluslararası ilişkilerde 'güven' en nadir bulunan meta belki de. Türkiye işte bu zorlu zeminde, hem bölge ülkeleri hem de küresel güçler nezdinde inandırıcılığını korumayı başardı. Bu da -elbette- kolay olmadı.
Son gelişmeler gösteriyor ki Türkiye'nin bu yeni konumu geçici değil. Aksine, bölgesel diplomasinin kalıcı bir unsuru haline gelme ihtimali oldukça yüksek. İsrail'in tepkisi de aslında bu gerçeğin bir yansıması. Çünkü yeni dengeler, eski alışkanlıkları zorunlu olarak değiştiriyor.
Peki bundan sonra ne olacak? Diplomasi tarihi bize gösteriyor ki, bu tür dönüşümler genellikle sancılı oluyor. Ancak Türkiye'nin şu anki pozisyonu, uzun vadede bölge istikrarı için oldukça umut verici sinyaller taşıyor. Tabii ki sabırla ve akıllıca yönetilirse...