Ankara'da adeta havai fişekler patlattıran bir açıklama geldi - hem de doğrudan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz'dan. Kaan Anlaşması'nı masaya yatırırken kelimeleri özenle seçti, her biri adeta birer mermi gibi isabet etti.
"Bakın," dedi, sesinde o meşhur kararlılıkla, "bu anlaşma sandığınız gibi sıradan bir belge değil. Tam tersine, çok boyutlu bir ortaklığın ta kendisi." Gerçekten de öyle mi? Kesinlikle evet.
Stratejik Derinlik ve Beklenmedik Sonuçlar
Yılmaz'ın altını çizdiği nokta şuydu: Kaan projesi sadece bir savunma anlaşması olmanın çok ötesinde. İnanılmaz bir sinerji yaratıyor - ekonomiden teknolojiye, diplomasiden ulusal güvenliğe kadar uzanıyor. Kim derdi ki bir proje bu kadar çok alanda domino etkisi yaratabilir?
Ankara'nın puslu havasında bile parlayan bu iş birliği, Türkiye'nin savunma sanayindeki kararlılığını bir kez daha gözler önüne seriyor. Yılmaz'ın dediği gibi, "milli ve yerli" vurgusu adeta projenin DNA'sına işlemiş durumda.
Yerli Üretimin Kalbindeki Çarpıntı
Şunu anlamak gerekiyor: Kaan Anlaşması sadece bugünü değil, yarını da şekillendiriyor. Savunma sanayinde elde edilen bu başarı, belki de gelecek on yılın ekonomik ve stratejik haritasını çiziyor. Yılmaz'ın kelimeleri arasındaki o gizli gururu duymamak elde değil.
Ve işin en can alıcı kısmı? Bu anlaşma uluslararası arenada Türkiye'nin elini güçlendiriyor. Kim bilir, belki de önümüzdeki aylarda çok daha büyük anlaşmaların kapısını aralayacak. Sonuçta, savunma sanayinde kendi kendine yeterlilik - hele bugünün dünyasında - paha biçilemez bir değer taşıyor.
Yılmaz'ın dediği gibi, bu sadece bir başlangıç. Asıl hikaye şimdi yazılıyor.
