
Telefonun diğer ucundaki ses titriyordu. Belki de bir cumhurbaşkanının en zor anlarından biriydi bu - bir şehidin ailesine başsağlığı dilemek. Recep Tayyip Erdoğan'ın ses tonundaki o naif, hassas tını, resmi protokollerin ötesine geçen insani bir dokunuştu adeta.
Peki ya Süleyman Yılmaz? Irak'ın kuzeyindeki o amansız operasyonda canını feda eden bir kahramandı o. 23 yaşında, hayatının baharında... Teröristlerle girdiği çatışmada yaralanmış, kurtarılamamıştı. Geride ise gözleri yaşlı bir anne, bir baba ve sevenleri kalmıştı.
Bir Telefon Görüşmesinin Ağırlığı
Erdoğan'ın o görüşmede söyledikleri aslında çok şey anlatıyordu: "Şehidimiz Süleyman Yılmaz'ın aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyorum. Milletimizin başı sağ olsun." Kelimeler özenle seçilmişti, her biri yüreğe dokunan cümlelerdi.
Ve devamı da geldi: "Şehidimizin emaneti olan ailesine, her türlü desteği vermeye devam edeceğiz." Bu sadece bir vaat değil, milletin şehit ailesine karşı bir borcuydu.
Arka Plandaki Acı ve Gurur
Şehit Yılmaz'ın memleketi Yozgat'ta ise hüzün ve gurur iç içe geçmiş durumda. Komşular, akrabalar, sevenleri... Hepsi bir yandan gözyaşı döküyor, bir yandan da kahramanlarının ardından dua ediyorlar.
Terörle mücadelenin bedeli ağır. Ama bu ülkenin evlatları, vatan için canlarını feda etmekten asla çekinmiyorlar. Süleyman Yılmaz da onlardan biriydi işte - görev aşkıyla dolu, vatansever bir asker.
Cumhurbaşkanı'nın bu kişisel teması aslında şunu gösteriyor: Devlet, şehit ailelerini asla yalnız bırakmayacak. Sosyal destekler, maddi yardımlar, manevi yakınlık... Hepsi, bu zorlu süreçte ailelerin yanında olmak için.
Sonuç olarak? Acımız büyük, ama direncimiz daha büyük. Şehitlerimiz ölümsüzdür, unutulmayacaklar.