
Gazze... Dünyanın gözü önünde sessiz sedasız bir trajedi yaşanıyor. Öyle ki, rakamlar soğuk ve sert: Son yirmi dört saat içinde beş sivil daha can verdi. Üçü çocuk... Henüz oyun oynaması gereken yaştaki masum yavrular.
Bölgeden gelen haberler insanın içini acıtıyor. Adeta bir açlık kıskacında kıvranan insanlar... Yardım konvoylarının ulaşamadığı, temiz suyun lüks olduğu, bir dilim ekmeğin dünyalara bedel olduğu bir cehennem.
Sayıların Arkasındaki Yüzler
Beş isim. Beş hikâye. Beş mezar. Ama onlar artık sadece bir istatistik değiller. Onlar, uluslararası toplumun sessizliğine gömülen canlar. Aileler, evlatlarını toprağa verirken, dünya seyrediyor. Seyretmekle kalmıyor, bazen de görmezden geliyor.
Şartlar her geçen gün daha da kötüleşiyor. İnsanlar sadece açlıktan ölmüyor; umutsuzluktan, çaresizlikten, yardım ulaşmayışının verdiği derin bir ıstıraptan can veriyor. Hastaneler ilaçsız, doktorlar çaresiz.
Bu Bir İnsanlık Ayıbıdır!
Dünya liderleri ne yapıyor? Diplomasi masalarında sonsuz tartışmalar, beyanlar, açıklamalar... Ama Gazze'de durum aynı. Hatta daha vahim. Sıradan insanlar -siz, ben, hepimiz- bu trajediye nasıl seyirci kalabiliyoruz? Vicdanlarımız sızlamıyor mu?
Belki de en acı olanı, çocukların ölümü. Onlar savaşın, politikanın, güç mücadelelerinin ne olduğunu bile bilmiyorlar. Tek istedikleri karnının doyması, güvende hissetmek ve oyun oynamak. Ama bu temel insan hakkı bile Gazze'deki çocuklara çok görülüyor.
Durum düzelir mi? Kim bilir... Ama bir an önce harekete geçilmezse, yarın daha fazla çocuğun, daha fazla sivilin hayatını kaybedeceği kesin. Bu bir insanlık dramıdır ve hepimizin ortak sorumluluğudur.