Gazze'nin tozlu, enkaz yığınına dönmüş sokaklarında bugün farklı bir sessizlik hakimdi. Öyle ya, savaşın gürültüsü yerini duaların yankılarına bırakmıştı nihayet. İnsanlar, evlerinden çıkıp -eğer hâlâ ayaktaysa- en yakın camiye doğru yürüyorlardı. Kimi bastonuyla, kimi çocuğunun elini tutarak... Hepsinin yüzünde o tanıdık ifade: Yorgunluk, evet, ama bir o kadar da direnç.
Aslında 'cami' demek ne kadar doğru olur bilemiyorum. Zira birçoğu artık dört duvardan ibaret. Minareleri yerle bir olmuş, kubbeleri delik deşik. Ama işte, Müslümanlar için namaz kılmak için sadece temiz bir zemine ihtiyaç var. Gerisi teferruat.
Yıkıntılar Arasında Kıyam
Gözlerime inanamadım desem yeridir. Daha dün bombaların düştüğü yerlerde bugün saf tutulmuş. İmamın sesi titriyordu -belki yaşlılıktan, belki duygudan. Cemaat ise öyle bir huşu içindeydi ki, en ufak bir fısıltı yok. Sadece rüzgarın enkazlar arasında dolaşan uğultusu ve dualar...
Şu an yaşananları anlatmak gerçekten zor. Bir yanda derin bir hüzün, diğer yanda tarifsiz bir umut. İnsanlar bir arada olmanın, özgürce ibadet edebilmenin -ne kadar zor şartlarda olursa olsun- verdiği huzuru yaşıorlar. Kimi secdeye vardığında omuzları titriyor, kimi ise gözyaşlarını saklamaya bile tenezzül etmiyor.
Hayat Yeniden Canlanıyor Mu?
Ateşkes derken... Evet, silahlar susmuş durumda. Ama zihinlerdeki yaraların iyileşmesi için daha çok zaman var. Namaz sonrası insanlar birbirine sarılıyor, hal hatır soruyor. Kayıpların acısı taze, evet, ama dayanışma ruhu da bir o kadar canlı.
Bazıları için bu namaz, kaybettikleri yakınları için okunan bir fatihaydı sadece. Diğerleri içinse hayata tutunmanın, pes etmemenin bir ifadesi. Filistinlilerin o meşhur direnişi işte böyle anlarda kendini gösteriyor -yıkıntılar arasında bile umudu yeşertmek.
Peki ya sonrası? Kimse bilmiyor. Ateşkes kalıcı olur mu, yoksa bu sadece kısa bir mola mı? Bugünkü o manzara -yıkıntılar arasında yükselen dualar- her şeye rağmen insan ruhunun ne kadar dayanıklı olduğunu bir kez daha hatırlattı hepimize.