
Dünya sahnesinde son perde inanılmaz bir diyalogla açıldı adeta. İngiltere Dışişleri Bakanı David Cameron, Gazze'deki insani krize dair yaptığı açıklamayla adeta bomba etkisi yarattı. "İsrail'in soykırım yaptığını düşünmüyoruz" ifadesi, uluslararası diplomasi çevrelerinde şok dalgalarına neden oldu.
Olayın arka planı aslında oldukça karmaşık. Cameron, İngiltere'nin resmi pozisyonunu açıklarken bir yandan da İsrail'e "daha fazla önlem alması" çağrısında bulundu. Ancak bu çağrı, söylediklerinin gölgesinde kalır gibiydi. Tıpkı fırtınada fısıldanan bir söz misali...
Uluslararası Tepkiler ve Sessizlik Politikası
BM'nin en yetkili ağızlarından gelen "kitlesel yıkım" uyarılarına rağmen İngiltere'nin takındığı tutum, birçok çevrede büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Öyle ki, insani yardım kuruluşlarından gelen yoğun eleştirilere neredeyse kulak tıkayan bir Londra yönetimi portresi çiziliyor.
David Cameron'ın sözleri özellikle insan hakları savunucularını harekete geçirdi. "Bu açıklama, Gazze'de yaşanan trajediyi görmezden gelmekle eşdeğerdir" diyen aktivistler, İngiltere'nin tarihi sorumluluğunu hatırlattılar.
Diplomatik Denge mi Ahlaki Çöküş mü?
Peki, İngiltere neden böyle bir pozisyon aldı? Aslında cevap belki de geleneksel diplomatik dengelerde yatıyor. Cameron'ın açıklamasında, İsrail'in kendini savunma hakkına vurgu yapması dikkat çekiciydi. Ancak bu vurgu, insani yardım konusundaki kaygıların önüne geçmiş gibi görünüyor.
Öte yandan, İngiliz hükümetinin Filistinli sivillerin korunması için daha fazla çaba göstermesi gerektiği yönündeki ifadeleri ise adeta bir diplomatik jargona dönüşmüş durumda. Söylenmesi gerekenler söyleniyor ama eylemler sözleri yalanlıyor sanki.
Sonuç olarak, uluslararası toplumun bir üyesinin böyle bir insani kriz karşısında takındığı tutum, gelecekteki küresel insani müdahaleler açısından endişe verici bir emsal oluşturuyor. İnsanlık tarihi, bu tür sessizliklerin bedelini ağır ödeyen örneklerle dolu ne de olsa.