
Son yıllarda, sivil toplum kuruluşları (STK'lar) ile devlet arasındaki iş birliği adeta bir sinerjiye dönüştü. Kimilerine göre bu, Türkiye'nin sosyal dokusunu güçlendiren en önemli hamlelerden biri. Peki neler oldu da bu kadar yol alındı?
Bir Elin Nesi Var, İki Elin Sesi Var
STK'lar, artık sadece 'proje yapan kuruluşlar' olmaktan çıktı. Devletin açtığı yolda, adeta birer katalizör görevi görüyorlar. Eğitimden sağlığa, çevreden kadın haklarına kadar pek çok alanda somut adımlar atılıyor.
Mesela, geçen ay hayata geçirilen 'Okulsuz Köy Kalmasın' projesi... Devletin lojistik desteği ve STK'ların sahada yürüttüğü çalışmalarla 57 köy okulu yeniden eğitime kazandırıldı. İşte size somut bir başarı hikayesi!
Peki Ya Rakamlar Ne Diyor?
- Son 5 yılda STK-devlet iş birliği projeleri %217 arttı
- 2023'te 1.2 milyon vatandaş bu projelerden doğrudan faydalandı
- STK'lara ayrılan devlet destekleri 3 katına çıktı
Bazı eleştirmenler 'Bu iş birliği STK'ların bağımsızlığını etkiler mi?' diye soruyor. Ancak sahada çalışanlar farklı düşünüyor: "Bizim için önemli olan sonuç. Devletle çalışmak etkinliğimizi artırıyor" diyen gönüllülerin sayısı hiç de az değil.
Yeni Dönem: Stratejik Ortaklık
Artık klasik 'destek' modeli yerini stratejik ortaklıklara bırakıyor. Bakanlıklar, STK'ları sürecin başından itibaren planlamaya dahil ediyor. Bu da projelerin daha 'yerel' ve 'ihtiyaca uygun' olmasını sağlıyor.
Örneğin, Kadıköy'deki bir dernek üyesi anlatıyor: "Eskiden projemiz onaylanır, sonra uygulamaya geçerdik. Şimdi ise daha fikir aşamasında birlikte çalışıyoruz. Bu, kaynak israfını önlüyor."
Tabii her şey toz pembe değil. Bazı küçük STK'lar, bürokratik işlemlerde zorlandıklarını belirtiyor. Ancak genel tablo, Türkiye'nin bu alanda ciddi mesafe katettiğini gösteriyor.
Sonuç olarak, devlet-STK iş birliği artık bir lüks değil, zorunluluk. Toplumsal sorunlara çözüm üretmede bu ortaklık modelinin önümüzdeki yıllarda daha da güçleneceği aşikar. Bakalım, bu sinerji bizi daha nereye götürecek?