
Futbolu okumak deyince akla gelen ilk isimlerden Rıdvan Dilmen yine sahneye çıktı ve bu sefer hedef tahtasında Millî Takım var. Öyle naif, ölçülü biçili laflar da değil bunlar. Tam anlamıyla bir fırtına.
"Bizimkiler hala oyun diye topu ileriye atmayı oyun sanıyor!" diye hayıflanıyor Dilmen, o karakteristik ses tonuyla. Haklı mı? Bence bir noktada kesinlikle öyle. İspanya'nın, Almanya'nın oynadığı futbol ile bizimkilerin oynadığı arasında dağlar kadar fark var. Ve bu fark sadece teknik kaliteyle açıklanacak gibi değil.
Oyun Anlayışındaki Uçurum
Dilmen'in altını çizdiği en can alıcı nokta şu: "İspanyollar sana bunu yapar mıydı?" Yani, plansız, programsız, rastgele topu ileriye ümitli bir bakışla yollamak. Hayır, asla. Onlar her topa çıkışlarında bir fikir, bir sistem, adeta işlenmiş bir planla çıkıyorlar sahaya. Bizde ise maalesef 'ya olursa' mantığı hâkim.
Bu durum sadece millî takımda değil, alt yapılardan itibaren başlıyor aslında. Çocuklara topu elle sektirtmekten vazgeçip, zekâsını kullanmayı, alan açmayı, pozisyon almayı öğretmemiz gerekiyor. Yoksa hep aynı hikaye tekrarlanıp duracak.
Değişim Şart Ama Nasıl?
Peki, çözüm ne? Dilmen'e kulak verelim tekrar: "Kökten bir değişim lazım." Bu, sadece teknik direktörün değişmesiyle olacak iş değil. Futbol zihniyetimizin, felsefemizin tamamen elden geçmesi gerekiyor. Artık ezberler bozulmalı.
Savunmadan çıkış, topa sahip olma, pas hatları... Bunlar kulüp takımlarından başlayıp millî takıma kadar uzanan bir zincir. Bir yerlerde kopukluk varsa, sonuç hüsran oluyor. İspanya'nın 2010'larda yaptığı gibi, tüm kademelerde aynı oyun anlayışını benimsemek zorundayız. Zor mu? Evet, inanılmaz zor. Ama imkansız değil.
Rıdvan Hoca'nın bu çıkışı belki de birçok kişinin içinden geçirdiği ama dile getirmekten çekindiği gerçekleri yüzümüze vurdu. Umalım da bu sözler kulak arkası edilmek yerine, gerekli yerlere ulaşsın ve bir kıvılcım çaksın. Çünkü bu toprakların futbola olan sevgisi, daha iyisini hak ediyor.