
Beyaz çizgilerin içinde geçen neredeyse yirmi yılın ardından, son perde indi. Lionel Messi, Arjantin'in Buenos Aires'teki devasa Monumental Stadyumu'nda, gözlerden ırak kalmayan bir duygu seliyle milli formayı son kez giydi.
Ve tabii ki, o her zamanki gibi oynadı. Sıradan bir ölümlü gibi değil, adeta sahaya sihir serperek. Maçın henüz başlarında, neredeyse ilk dokunuşunda fileleri havalandırdı. Sonra bir tane daha. İki gol. Sanki her şey en başındaki gibiydi - o çıtayı sonsuza dek değiştiren o sihirli çocuk.
Fakat bu sefer sahada akan tek şey top değildi. Final düdüğü çaldığında, o koca dünya yıldızının yanaklarından süzülen yaşlar her şeyi anlatıyordu. Gözyaşlarını tutamadı. Kim tutabilirdi ki? Bir devrin, bir efsanenin sonuydu bu.
Bir Milletin Kalbi Onunla Attı
Stadyum ayağa kalkmıştı. Tek bir yürek gibi çarpıyor, 'Messi, Messi' naraları gökyüzüne yükseliyordu. Bu sadece bir futbol maçı değil, bir milletin kahramanına duyduğu sevginin, saygının en katıksız ifadesiydi. Saha kenarına geldi, ailesine sarıldı. O an, belki de kariyerindeki sayısız kupanın, madalyanın toplamından daha değerliydi.
"Buradaki her şey... her an... benim için çok özel," diye hıçkıra hıçkıra konuştu mikrofon uzatıldığında. "Bu formasıyla oynamak her zaman en büyük gurur oldu. Bu kadar sevgi... asla hayal edemezdim."
Sadece Bir Veda Değil, Bir Miras
Onun ardından bıraktığı şey sadece istatistikler değil - o sayılar zaten efsanevi. Dünya Kupası, Copa America, sayısız gol ve asist... Hayır. O, bir sonraki nesle, imkansız görüneni başarmanın, tutkunun ve alçakgönüllülüğün ne demek olduğunun yaşayan bir kanıtı. Saha içindeki dehası kadar, saha dışındaki duruşuyla da bir efsane.
O artık milli formayı giymeyecek. Ama Buenos Aires'teki o gece, Arjantin'in ve futbolun kalbinde nasıl sonsuza dek kalacağının canlı şahidi oldu. Ve o gözyaşları... zaferlerin, mücadelelerin ve tarifsiz bir aşkın en saf ifadesi.