
Kâğıt üzerindeki mürekkebi anında çoğaltabilen bir makine hayal edin. 1930’ların sonunda, bu fikir neredeyse bir bilimkurgu senaryosu gibiydi. Ta ki Chester Carlson adında, fizik eğitimi almış bir patent avukatı bu hayali gerçeğe dönüştürene kadar.
Garajdaki Dâhi: Elektrofotografi’nin Doğuşu
Astoriama’daki küçük bir mutfakta başladı her şey. Carlson, uzun saatler boyunca kimyasallarla deneyler yapıyordu. Kimileri ona "çılgın bilim adamı" diyordu belki, ama o sadece işleri kolaylaştıracak bir yöntem arıyordu. Sonunda, 1938’de elektrostatik çekimle görüntü aktarımını başardı – ki bu, bugünkü fotokopinin temeliydi.
Peki ya sonra? İşte asıl trajikomedi burada başlıyor:
- 20’den fazla şirket icadını reddetti (evet, yanlış duymadınız!)
- Haloid Corporation adlı küçük bir fotoğraf malzemeleri şirketi hariç
- Bu şirket, teknolojiyi geliştirip "Xerox" adını verdi
Ofislerin Kaderini Değiştiren Anlaşma
Carlson’ın kaderi 1947’de döndü. Haloid’le yaptığı anlaşmada, her fotokopi makinesi satışından pay alacaktı. Başlangıçta kimse bunun devrim olacağını tahmin edemezdi. Ama 1959’da Xerox 914 modeli piyasaya çıktığında, ofisler bir gecede değişti. Artık belgeleri elle kopyalamak tarih olmuştu!
İronik olan şu ki, Carlson aslında mütevazı bir hayat yaşadı. Servetinin büyük kısmını hayır işlerine bağışladı. 1968’de hayata veda ettiğinde, arkasında sadece bir icat değil, tüm bir endüstri bırakmıştı.
Bugün, dünya çapında her 5 saniyede bir Xerox makinesi çalışıyor. Ve hepsi, bir adamın "Bunu daha kolay yapmanın yolu olmalı" demesiyle başladı. Düşünsenize, ofislerimiz hâlâ karbon kâğıtlarıyla uğraşıyor olabilirdik!