
Dünya değişiyor. Eskiden diplomatların kravatlı halleri, zarif jestleri ve incelikli kelimeleriyle yürütülen uluslararası ilişkiler, artık kod satırlarına ve algoritmalara emanet. Yapay zeka, sadece teknolojik bir devrim değil; aynı zamanda yepyeni bir diplomasi dilinin de habercisi.
Kim daha güçlü veriye sahipse, kim algoritmalarını daha iyi eğitirse, işte o ülke artık masada daha güçlü konuşuyor. Bu, soğuk savaş dönemindeki nükleer silah yarışına benziyor ama çok daha karmaşık ve görünmez.
Büyük Oyunculardan Hamle Üstüne Hamle
ABD ve Çin—evet, yine onlar—bu alanda inanılmaz yatırımlar yapıyor. Pentagon'un bütçeleri, Çin'in devlet destekli girişimleri... Her şey çok hızlı. Avrupa Birliği ise düzenleyici yaklaşımıyla öne çıkıyor; 'güvenli ve etik AI' diye tutturmuş durumda. Peki ya Türkiye? Biz neredeyiz bu tablonun içinde?
Aslında hiç de fena değiliz. Genç, dinamik, teknik bilgisi yüksek bir nüfusumuz var. Savunma sanayii gibi alanlarda ciddi tecrübelerimiz mevcut. Ama yetmez. Kesinlikle yetmez.
Türkiye'nin Yapması Gerekenler: Acil Eylem Planı
- Veri Egemenliği: Kendi verimizi kendimiz işlemeliyiz. Yabancı bulut sistemlerine bağımlı kalmak, dijital bağımsızlığımızı riske atar.
- Beyin Göçünü Tersine Çevirmek: Yurtdışına giden yetenekleri geri çekmek için cazip projeler ve yaşam koşulları sunmalıyız.
- Kamunun Dönüşümü: Devlet kurumlarındaki iş yapış şekilleri AI ile uyumlu hale getirilmeli. Bu sadece teknoloji meselesi değil, aynı zamanda bir kültür meselesi.
Ve en önemlisi: Etik. AI'yi geliştirirken insani değerleri unutmamalıyız. Aksi takdirde, kazandığımız savaşı çoktan kaybetmiş oluruz.
Sonuç olarak, yapay zeka diplomasisi kaçınılmaz. Ya bu trene biz de bineriz, ya da trenin altında kalırız. Seçim bizim.