
Gün geçmiyor ki aile kurumuna yönelik yeni bir tartışma patlak vermesin. Kimileri bunu 'ilerleme' olarak yutturmaya çalışsa da, gerçekte olan şey çok daha farklı. Toplumun çekirdeğini oluşturan aile bağları, adeta bir proje kapsamında sistematik olarak hedef alınıyor.
Öyle ki, son dönemde bazı kesimler tarafından dayatılan cinsiyetsizleştirme çabaları, artık saklanamayacak kadar belirgin hale geldi. 'Eşitlik' kisvesi altında sunulan bu uygulamalar, aslında nesiller arasındaki kültürel köprüleri yıkmayı amaçlıyor.
Çocuklarımızın Kimliği Tehlikede
İşin en can alıcı noktası ise çocuklar üzerinden yürütülen operasyonlar. Okul kitaplarından oyuncak sektörüne kadar uzanan bu süreçte, çocuklarımıza dayatılan yeni normlar, onların doğal gelişim süreçlerini altüst ediyor. Peki ya sonuç? Kaybolmuş bir nesil ve parçalanmış aileler...
Uzmanların dediği gibi, bu durum sadece Türkiye'ye özgü değil. Küresel ölçekte yürütülen bir projenin parçası olarak, milli ve manevi değerlerimiz hedef tahtasına oturtulmuş durumda. İşin ilginç yanı, bunu yapanların 'özgürlük' naraları atarken, aslında nasıl bir baskı rejimi kurduklarını göremememiz.
Peki Ne Yapmalıyız?
Öncelikle şunu anlamalıyız: Bu bir kültür savaşı. Ve bu savaşta en büyük silahımız bilinçlenmek. Aile bağlarımızı güçlendirmek, çocuklarımıza kendi değerlerimizi aktarmak ve bu tür manipülasyonlara karşı uyanık olmak zorundayız.
Unutmayalım ki, tarih boyunca ayakta kalmayı başaran toplumlar, aile kurumunu koruyanlar olmuştur. Şimdi sıra bizde - ya teslim olacağız ya da köklerimize sıkı sıkıya sarılıp bu fırtınayı atlatacağız.