Gece yarısına doğru, tam da herkesin derin uykuya daldığı o saatlerde, Balıkesir'in Dursunbey ilçesinin zemini adeta homurdandı. Saatler 23.27'yi gösteriyordu ve yerin 6.86 kilometre derinliğinden gelen bir sarsıntı, birdenbire evlerin duvarlarını titretti.
O anı yaşayanlar için birkaç saniye sanki sonsuzluk kadar uzun sürdü. «Bardağın şıngırtısıyla uyandım, önce rüzgar zannettim ama perdeler bile kıpırdamıyordu» diye anlatıyor bir vatandaş. Panik? Elbette. Özellikle de şu sıralar hepimizin içine bir kurt düşüren deprem gerçeğini hatırlayınca.
AFAD'ın açıklaması ise nispeten rahatlattı. Kandilli Rasathanesi de aynı büyüklüğü onaylarken, ilk belirlemelere göre ne yıkılan bir bina oldu ne de can kaybı yaşandı. Can derdine düşmemiş olmak, o gece için en büyük şans.
Peki Ya Sonrası?
Sarsıntının ardından, bölgedeki itfaiye ve AFAD ekipleri hemen harekete geçti. Hani şu «Allah'tan bir şey olmamış» deyip rahat bir nefes aldığımız anlar işte. Sistemler, hasarın olup olmadığını anlamak için seferber oldu. Ve şükürler olsun ki, ilk belirlemelere göre ciddiye alınacak bir hasar da yok.
Bu tür orta şiddetli depremler, bize sürekli hatırlatmaya çalışan birer uyarı meleği gibi. Evet, korkutucu oluyorlar ama asıl büyük sarsıntı öncesinde alınacak tedbirleri düşünmeye zorluyor insanı. Deprem çantası hazır mı? Eşyalar sabitlendi mi? Ailece buluşma noktamızı biliyor muyuz? İşte Dursunbey'deki bu sarsıntı, bu soruları bir kez daha sormamız için bir fırsat aslında.
Uzmanlar diyor ya, «Türkiye'nin bir deprem ülkesi olduğu gerçeğini asla unutmamalıyız» diye. Belki de bu küçük sarsıntı, o unuttuğumuz gerçeği bize bir kez daha, usulca hatırlattı.
