Dumanların gökyüzünü kapladığı o anlarda, Türkiye'nin dört bir yanından yükselen kahramanlık hikayeleri duyuluyor. Sanki bir film sahnesi gibi ama gerçek - tam 84 farklı noktada alevlere karşı verilen olağanüstü mücadele.
Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte harekete geçen ekipler, adeta bir saat mekanizması gibi kusursuz çalışıyor. Helikopterler havada dans edercesine manevralar yapıyor, arazöz şoförleri imkansız görünen yollardan geçiyor. Ve tabii ki, elinde su kovasıyla koşuşturan vatandaşlar...
Bir Milletin Yüreği Yanıyor
Öyle anlar var ki - belki haberlerde göremezsiniz - bir köylü kadının, alevlerin önünde çaresiz kalmış yavru bir karacayı kucağına alıp kaçışını. Ya da 60 yaşındaki emekli öğretmenin, komşusunun evini kurtarmak için saatlerce hortum tutmasını.
Devletin tüm imkanları seferber edilmiş durumda ama işin asıl güzel yanı şu: Herkes elini taşın altına koyuyor. Restoranlar ekiplere yemek yetiştiriyor, oteller yaralı hayvanlar için barınak açıyor, üniversiteli gençler sosyal medyada yardım koordinasyonu yapıyor.
Teknolojinin ve Yüreğin Gücü
Dronelar yangın ön hatlarını anlık takip ederken, uydular riskli bölgeleri tespit ediyor. Ama hiçbir teknoloji, sabah 4'te kalkıp dağ yoluna çıkan o köylülerin azmini ölçemez. Ya da çocuğunu evde bırakıp yangına koşan kadın itfaiyecinin cesaretini...
Uzmanlar diyor ki: "Bu kadar geniş çaplı bir yangınla mücadelede iki şey kritik - hızlı koordinasyon ve halk desteği." Türkiye bugün bu ikisini de fazlasıyla gösteriyor.
Yangın söndürme uçakları havada adeta bir bale yapıyor, su bırakış noktalarını milimetrik hesaplıyor. Aşağıda ise - belki de en önemlisi - yanan her ağaç için yüreği burulan insanlar var.
