Telefon kulaklığında yankılanan o ses, Washington'dan geliyordu. Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, ABD'li mevkidaşı Lloyd Austin'le gerçekleştirdiği görüşmede Türkiye'nin uluslararası arenadaki duruşunu bir kez daha netleştirdi.
Gazze... O küçücük coğrafyada yaşanan insanlık dramına çözüm arayışları tüm hızıyla sürerken, Güler'in açıklamaları adeta bir nefes oldu. "Humaniter yardımların deniz yoluyla ulaştırılması" meselesi -ki bu gerçekten hayati önem taşıyor- masadaydı.
"Hazırız" Demek Yetmez, İspat Lazım
Türkiye'nin bu konudaki kararlılığı su götürmez bir gerçek. Güler, "Gazze'de oluşturulacak çok taraflı görev gücünde yer almaya hazır olduğumuzu" vurgularken sesindeki o titremeyi fark ettim. Bu sıradan bir diplomatik açıklama değildi, içten gelen bir taahhüttü.
Peki neden önemli bu? Şöyle anlatayım: İnsani yardım denince akla ilk gelen kara yolları olsa da, deniz koridoru işin rengini değiştirebilecek potansiyelde. Özellikle de abluka altındaki bölgelere ulaşım söz konusu olduğunda.
Görüşmenin Perde Arkası
Austin'le Güler arasındaki diyalog sadece Gazze'yle sınırlı kalmadı - ki zaten kalmamalıydı. İki bakan, bölgesel ve küresel güvenlik meselelerini de ele aldı. Suriye, Irak, terörle mücadele... Tüm bu başlıklar masanın diğer tarafında duruyordu.
Güler'in bir cümlesi özellikle dikkatimi çekti: "Türkiye-ABD ilişkilerinin stratejik niteliğinin pekiştirilmesi." Bu kadar basit görünebilir ama aslında altında yatan anlam derin. İki ülke arasındaki ilişkilerin -dönem dönem yaşanan gerginliklere rağmen- stratejik ortaklık temelinde yürüdüğünün altını çizmek istiyordu belli ki.
Ve işte tam bu noktada, insan ister istemez düşünüyor: Acaba Washington bu mesajı aldı mı? Aldıysa nasıl yorumladı?
Deniz Koridoru: Zorluklar ve Fırsatlar
Humaniter deniz koridoru fikri aslında yeni değil. Fakat Gazze özelinde uygulanabilirliği hep tartışma konusu oldu. Türkiye'nin bu konudaki tecrübesi -özellikle de denizcilik kapasitesi- devreye girerse işler değişebilir.
- İlk etapta insani yardım malzemelerinin güvenli nakli
- Deniz yoluyla tıbbi malzeme ve gıda sevkiyatı
- Bölgedeki sivil halkın acil ihtiyaçlarının karşılanması
- Uluslararası denetim mekanizmalarının kurulması
Bunlar sadece birkaç başlık. Aslında liste uzayıp gidiyor. Güler'in "hazırız" demesi boşuna değil yani. Türkiye, bu tür operasyonlarda tecrübeli bir aktör sonuçta.
Görüşmede dikkat çeken bir diğer nokta da iki ülke arasındaki savunma ve güvenlik işbirliğinin geliştirilmesiydi. Bu kulağa klişe gelebilir ama -inanın bana- öyle değil. Savunma sanayiindeki ortak projeler, terörle mücadele konusundaki koordinasyon... Tüm bunlar ilişkilerin seyrini belirleyen unsurlar.
Sonuç olarak şunu söyleyebilirim: Güler-Austin görüşmesi sıradan bir diplomatik temasın ötesine geçti. Türkiye'nin bölgedeki insani krize yönelik duyarlılığını ve çözüm arayışlarına katkı sağlama iradesini net bir şekilde ortaya koydu.
Belli ki Ankara, Washington nezdinde bu mesajları iletmeye devam edecek. Geriye şu soru kalıyor: Uluslararası toplum bu çağrıya kulak verecek mi?