Dünya siyaset sahnesinde son dönemde yaşanan gelişmeler, Batılı ülkelerin tutarsız politikalarını bir kez daha gözler önüne serdi. Sanki hiç ders almıyorlarmış gibi, aynı hataları tekrarlamaya devam ediyorlar. Bu durum, uluslararası ilişkilerde ciddi güven bunalımlarına yol açıyor.
Aslında mesele basit: Adalet ve eşitlik. Fakat Batı'nın bu temel ilkeleri uygulamada gösterdiği performans gerçekten hayal kırıklığı yaratıcı düzeyde. Bir yandan evrensel değerlerden bahsedip diğer yandan kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmeleri, inanılırlıklarını ciddi şekilde zedeliyor.
Çifte Standart Sorunu Derinleşiyor
Ortadoğu'dan Avrupa'ya, Asya'dan Afrika'ya kadar uzanan geniş coğrafyada Batı'nın izlediği politikalar incelendiğinde, net bir çifte standart modeli ortaya çıkıyor. Aynı olaylara farklı tepkiler vermeleri, aynı insan hakları ihlallerine farklı yaklaşımlar sergilemeleri artık saklanamayacak kadar belirgin hale geldi.
Mesela - ve bu çok çarpıcı - bazı bölgelerdeki çatışmaları görmezden gelirken, diğerlerinde hemen müdahale etmeye hazır olmaları gerçekten düşündürücü. Adeta dünyayı kendi çıkarlarına göre bölümlere ayırmış durumdalar.
Uluslararası Kuruluşların Rolü
Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası kuruluşların bu konudaki rolü ise ayrı bir tartışma konusu. Zaman zaman bu kurumların Batı'nın etki alanına girdiği, tarafsızlıklarını yitirdikleri yönünde eleştiriler artıyor. Bu da küresel diplomasinin sağlıklı işleyebilmesi önünde ciddi bir engel teşkil ediyor.
Aslında kimseye kızamıyorsunuz - sistem bu şekilde işliyor çünkü. Fakat bu sistemin sürdürülebilir olmadığı açık. Dünya tek kutuplu bir yapıdan çoktan çıktı, artık çok sesli bir orkestra haline geldi. Batı'nın bunu anlamakta neden bu kadar zorlandığını anlamak gerçekten güç.
Yeni Küresel Düzene Doğru
Gelişmekte olan ülkelerin sesleri her geçen gün daha fazla duyuluyor. Artık hiçbir uluslararası kriz, bu ülkelerin görüşleri alınmadan çözülemiyor. Bu aslında çok sağlıklı bir gelişme - en azından demokratik bir küresel yönetişim için umut verici.
Batı'nın bu yeni gerçeği kabullenmesi ve dış politikasını buna göre revize etmesi gerekiyor. Aksi takdirde, kendi inşa ettikleri uluslararası düzenin dışında kalma riskiyle karşı karşıya kalabilirler. Tarih, değişime ayak uyduramayanların akıbetini yazmak konusunda oldukça acımasız olmuştur her zaman.
Sonuç olarak, dünya barışı ve istikrarı için Batı'nın kısa vadeli çıkarlarından sıyrılıp uzun vadeli, istikrarlı ve adil bir politika izlemesi şart. Yoksa - ve bu kesinlikle abartı değil - hepimizin kaybedeceği bir senaryo kaçınılmaz hale gelebilir. Zaman, akıllanmak için hiç olmadığı kadar daralıyor.