
New York'taki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda mikrofonlar bu kez Türkiye'den gelen güçlü bir sese odaklandı. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Dr. Burhanettin Duran'ın konuşması, adeta uluslararası diplomasi sahnesinde yankılanan bir çan sesi gibiydi.
Duran'ın ifadeleri öyle sıradan diplomatik nezaketin çok ötesindeydi. Doğrusu, küresel kamuoyunun Filistin'deki insanlık dramına kayıtsız kalamayacağını vurgularken sesindeki o titremeyi hissetmemek mümkün değildi. "Bugün bu kürsüde yükselen ses" diyordu, "zulmün değil, hakikatin sesidir." Kulağa basit bir retorik gibi gelse de, aslında tüm bir dünya düzenine yöneltilmiş güçlü bir eleştiriydi bu.
Uluslararası Sistem Eleştirisi ve Türkiye'nin Duruşu
Duran'ın konuşmasının belki de en can alıcı noktası, mevcut uluslararası sistemin çifte standartlarına yönelik cesur çıkışı oldu. Şöyle bir düşünün: Dünya ülkeleri insan haklarından bahsediyor ama Filistin'de yaşananlara seyirci kalıyor. İşte tam da bu çelişkiye parmak bastı Duran. Türkiye'nin mazlumların yanında yer alma kararlılığını vurgularken, adeta diplomasi diline yeni bir soluk getirdi.
Konuşmada dikkat çeken bir diğer husus -ki bunu gözden kaçırmamak lazım- küresel barış ve istikrar vurgusuydu. Duran, uluslararası topluma adeta bir uyanış çağrısı yapıyordu. "Hakikatin sesi"nin sadece Türkiye'nin değil, tüm insanlığın ortak sesi olduğunu hissettiren bir tonlama vardı cümlelerinde.
Diplomaside Yeni Bir Dil mi?
Peki bu konuşma neden bu kadar önemli? Cevabı aslında oldukça basit: Çünkü Duran, geleneksel diplomasinin sınırlarını zorlayan bir dil kullandı. Doğrudan, net ve yapmacıksız. Sanki o salondaki herkese "Artık gerçekleri konuşma zamanı geldi" der gibiydi.
Filistin meselesine gelince... Duran'ın bu konudaki ısrarı Türkiye'nin insan hakları konusundaki tutarlı duruşunu bir kez daha gözler önüne serdi. Uluslararası arenada zaman zaman yalnız kalma pahasına da olsa, doğru bildiği yoldan şaşmayan bir ülke profili çizdi Türkiye adına.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Burhanettin Duran'ın BM kürsüsündeki bu çıkışı, Türk diplomasisinin küresel meselelere bakış açısını net bir şekilde ortaya koydu. Zulme karşı hakikatin sesi olma iddiası, uluslararası ilişkilerde yeni bir sayfa açılması gerektiğine dair güçlü bir mesaj taşıyor. Gerçekten de, dünya bu tür seslere her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuyor.