New York'ta, o meşhur BM binasının koridorlarında adeta tarih yazılıyordu. Ve tam da burada, Türkiye'yi gururla temsil eden bir isim vardı: Emine Erdoğan.
Aslında hiç de küçümsenmeyecek bir meseleydi konuştuğu. Bulaşıcı olmayan hastalıklar... Kalp damar rahatsızlıkları, kanser, diyabet ve kronik solunum yolu hastalıkları. Dünyada her yıl 41 milyon insanı sessizce alıp götüren bu amansız düşmanla nasıl baş edeceğiz?
Küresel İş Birliği Vurgusu
Emine Hanım'ın üzerinde özellikle durduğu nokta şuydu: "Bu mücadele, tek başına bir ülkenin altından kalkabileceği bir iş değil." Gerçekten de öyle değil mi? Modern çağın bu sinsi sağlık sorunları sınır tanımıyor. Fast food kültürü, hareketsiz yaşam, stres... Hepsi küresel bir salgın gibi yayılıyor.
Konuşmasında ilginç bir ayrıntı daha vardı. "Sağlıklı yaşam kültürünü yaygınlaştırmalıyız" derken, aslında sadece tıbbi bir müdahaleden bahsetmiyordu. Daha köklü, daha kültürel bir dönüşüm gerekiyordu. Belki de işin sırrı buydu.
Türkiye'nin Rolü ve Katkıları
Peki Türkiye bu konuda ne yapıyor? Emine Erdoğan'ın da vurguladığı gibi, ülkemiz bu alanda oldukça aktif. Sağlık Bakanlığı'nın yürüttüğü programlar, toplum sağlığı merkezlerindeki çalışmalar... Hepsi aslında bu küresel mücadelenin bir parçası.
Şunu da eklemeden geçmeyelim: Bu tür uluslararası platformlarda Türkiye'nin sesini duyurmak gerçekten önemli. Diplomasinin sadece siyasi ve ekonomik boyutu yok sonuçta. İnsan sağlığı da en az onlar kadar kritik.
Etkinliğin ardından yapılan ikili görüşmelerde de sağlık alanındaki iş birlikleri masaya yatırıldı. Kim bilir, belki de önümüzdeki aylarda bu konuşmaların somut meyvelerini göreceğiz.
Sonuç olarak, Emine Erdoğan'ın bu çıkışı sıradan bir diplomatik konuşmanın çok ötesindeydi. İnsanlığın ortak sorununa dair samimi, içten ve bir o kadar da ufuk açıcı bir perspektif sundu. Umarım bu ses, dünyanın dört bir yanında yankı bulur.
