Her sonbaharda, yaprakların sarardığı o özel günlerden biridir 29 Ekim. Sadece takvimlerde işaretlenmiş bir tatil gününden çok daha fazlası - adeta bir milletin kaderinin yeniden yazıldığı, tarihin sayfalarının çevrildiği bir dönüm noktası.
Aslında, o gün Ankara'da hava nasıldı bilir misiniz? Belki de serin bir sonbahar sabahıydı ve Mustafa Kemal Atatürk ile arkadaşları, şu an üzerinde yaşadığımız toprakların çehresini sonsuza dek değiştirecek bir hamleye hazırlanıyorlardı. 1923'ün 29 Ekim'i... Saatler 20.30'u gösterdiğinde, artık her şey farklı olacaktı.
Bir Devrin Sonu, Yeni Bir Çağın Başlangıcı
Osmanlı İmparatorluğu'nun son nefesini verdiği o zorlu yıllardan sonra, Kurtuluş Savaşı'nın tozlu yollarında yürünen uzun bir mücadelenin meyvesiydi Cumhuriyet. Aslına bakarsanız, sadece yönetim şeklinin değişmesi değildi mesele - bir milletin kendi kaderini tayin hakkını elde etmesi, kendi sesini bulmasıydı.
Ve işte o gece, TBMM'de tarihi karar açıklandı: "Türkiye Devleti'nin hükümet şekli Cumhuriyettir." Bu cümle, sadece iki kelimeydi belki ama taşıdığı anlam koskoca bir imparatorluğun küllerinden doğan yeni bir devletin temel taşı oldu.
Neden 29 Ekim?
Peki neden tam o gün? Aslında tesadüf değil elbette. 1923 yılının Ekim ayının son günlerine denk gelmesi bir rastlantı değildi. Meclis'teki tartışmalar, görüşmeler derken, 29 Ekim günü artık her şeyin netleştiği, olgunlaştığı bir tarihti. Atatürk'ün de dediği gibi, "Cumhuriyet, Türk milletinin karakterine en uygun yönetim şeklidir" - ve bu uygunluğun resmiyet kazandığı gün oldu 29 Ekim.
Bir düşünsenize, o gün sokaklarda nasıl bir sevinç yaşanmıştı? İnsanlar birbirine nasıl sarılmıştı? Belki de hiç tanık olmadıkları, hayal bile edemedikleri bir yönetim biçimi geliyordu hayatlarına. Monarşiden cumhuriyete geçiş - bu, sıradan bir değişim değil, köklü bir dönüşümdü çünkü.
Bayram Oluşu ve Anlamı
Peki sonra ne oldu? 1925 yılında çıkarılan bir yasayla 29 Ekim, "Cumhuriyet Bayramı" olarak kabul edildi. Ve o günden beri, her yıl coşkuyla kutlanıyor. Ama şunu sormak lazım: Acaba sadece bir tatil günü olarak mı görüyoruz, yoksa gerçek anlamını hissederek mi kutluyoruz?
Aslında her 29 Ekim'de, sadece bir yönetim biçiminin yıldönümünü kutlamıyoruz. Daha derinlerde, bir varoluş mücadelesinin, bağımsızlık ateşinin, özgür iradenin zaferini anıyoruz. Okullardaki törenler, resmi geçitler, konserler - bunların hepsi aslında o ruhu yeniden canlandırma çabaları.
Bugün, tam 100 yıl sonra bile, o günün anlamı hiç azalmadı. Tam tersine, her geçen yıl daha da derinleşiyor. Çünkü Cumhuriyet sadece bir yönetim şekli değil, bir yaşam biçimi. Özgür düşünce, hukukun üstünlüğü, milli irade - bunların hepsi Cumhuriyet'le anlam buluyor.
Son bir not: Bu bayramı kutlarken, sadece geçmişi anmakla yetinmeyelim. Aynı zamanda Cumhuriyet'in bize emanet ettiği değerleri geleceğe nasıl taşıyacağımızı da düşünelim. Çünkü bayramlar, sadece geçmişi hatırlamak değil, geleceği inşa etmek için de fırsatlardır.