Dün akşam İstanbul'un göbeğinde, tarihle modern teknolojinin buluştuğu nefes kesici bir an yaşandı. Galata Kulesi - o kadim bekçi - bu kez farklı bir mesajla ışıldadı adeta.
Sıfır Atık Forumu kapsamında düzenlenen özel bir organizasyonla kuleyi saran görseller, izleyenleri hem büyüledi hem de düşündürdü. Sanki taş duvarlar konuşuyor, asırlık tarih çevre bilinci fısıldıyordu.
Sanat ve Çevre Bilinci Buluştu
Gösteriyi sosyal medya hesabından paylaşan Emine Erdoğan'ın mesajı ise oldukça netti: "Doğaya saygı, geleceğe nefes olacak." Kısa ama çarpıcı bu sözler, aslında her şeyi özetliyordu bence.
O anları görenler ne düşündü acaba? Belki de çoğu, o ışıltıların altında kendi tüketim alışkanlıklarını sorguladı. İşte tam da bu noktada sanatın gücü devreye girdi - mesajı sadece sözcüklerle değil, duygularla da iletmek.
Gelecek İçin Umut Işığı
Şunu fark ettim ki, böyle etkinlikler aslında sıradan bir 'çevre projesi' olmanın çok ötesine geçiyor. Tarihi bir sembolü, güncel bir mesele için kullanmak - bu oldukça zekice bir yaklaşım doğrusu.
Galata Kulesi yüzyıllardır ayakta. Kim bilir kaç medeniyet gördü, kaç farklı döneme tanıklık etti. Şimdi de insanlığın en büyük sınavlarından birine - çevre krizine - ışık tutuyor adeta.
Paylaşılan görüntülerde kuleyi saran dinamik projeksiyonlar, atık sorununa dikkat çekerken bir yandan da İstanbul silüetinin büyüleyici güzelliğini hatırlattı bize. İki güzellik yan yana: biri doğanın, diğeri insan elinden çıkma.
Bu geceyi özel kılan neydi peki? Bana kalırsa, mesajın ulaştığı kesimdi. Sadece çevre aktivistlerine değil, turistlere, yoldan geçen sıradan insanlara, belki de konuya hiç ilgisi olmayanlara bile ulaşabilmesi.
Emine Erdoğan'ın paylaşımı sosyal medyada hızla yayıldı tabii. Yorumların çoğu olumluydu - insanlar hem görsel şöleni takdir ediyor hem de mesajın önemini vurguluyordu. Ama şunu unutmamak lazım: asıl önemli olan, bu ışıklar söndükten sonra ne yapacağımız.
Galata Kulesi eski haline döndü şimdi. Ama umalım ki o gece orada bulunanların - ve görüntüleri izleyenlerin - zihninde yanan kıvılcım sönmesin. Çünkü değişim, işte tam da o kıvılcımla başlıyor.