Bazen hayatın en acı darbeleri, en beklenmedik kapıları aralar insana. İşte Yeşilçam'ın unutulmaz 'gaddar'ı Kerime'nin hikayesi de tam olarak böyle başladı. Kim bilebilirdi ki bir parmak kaybının, Türk sinema tarihine damga vuracak bir kariyerin başlangıcı olacağını?
Aslında her şey o meşhur trafik kazasıyla değişti. Evet, yanlış duymadınız - tam da düşündüğünüz gibi. Fakat bu kaza sıradan bir talihsizlik değil, adeta kaderin bir cilvesiydi. Kerime, o günleri anlatırken 'Hayatımın dönüm noktası' diye tanımlıyor o anları. Belki de o kaza olmasaydı, biz onu hiç tanımayacaktık.
Parmak Kaybından Doğan Fırsat
İşte tam bu noktada her şey değişti. O kaza, o kayıp... Aslında kimsenin göze alamayacağı bir bedeldi bu. Fakat Kerime için bambaşka bir şey ifade ediyordu. 'Kaybettim ama kazandım' diye düşünüyordu içten içe. Çünkü artık dikkat çekiyordu. Evet, belki acı vericiydi ama aynı zamanda ona bir kimlik kazandırmıştı.
Sinema dünyasına girişi de tam bu sıralara denk geliyor. Bir arkadaşının ısrarıyla, 'Neden olmasın?' diyerek gittiği bir seçme sınavı... Orada gördükleri, duydukları... Hepsi hayatını kökten değiştirecekti.
Zorlu Yolculuk ve Büyük Başarı
İlk günler hiç de kolay olmadı tabii. Setlerde beklemek, provalar, tekrarlar... Bazen günde on sekiz saat çalıştığı oluyordu. Ama o pes etmedi. Çünkü içinde bir şeylerin değişmeye başladığını hissediyordu. O artık sadece Kerime değildi - seyircinin karşısına çıkan, onlara duygularını aktaran bir sanatçıydı.
En unutulmaz rollerinden biri geldiğinde ise her şey daha da anlam kazandı. O karakteri canlandırırken adeta kendinden geçiyordu. Sahnelere, kameralara bakarken gözlerindeki o ateşi görmeliydiniz. İşte o an anladı - bu onun kaderiydi.
Peki ya seyirci? Onlar da bu değişimi fark etmekte gecikmedi. Gittikçe daha çok insan onu tanımaya, filmlerini izlemeye başladı. Gazetelerde adı çıkmaya, dergiler kapaklarında yer vermeye başladı. Artık Yeşilçam'ın vazgeçilmez isimlerinden biriydi.
İşte O Anlar...
Bazı anlar vardır, hayatınızın dönüm noktası olur. Kerime için de öyle oldu. O unutulmaz sahne... Kameralar dönüyor, herkes nefesini tutmuş bekliyor. Ve o repliği söylediğinde set adeta dondu. Yönetmen 'Kes!' dediğinde herkes alkışlamaya başladı. İşte o an, her şeyin değiştiği andı.
Sonrası mı? Zaten hepimiz biliyoruz. Filmler, ödüller, hayran mektupları... Ama hiçbiri o ilk başarı hissinin yerini tutamadı. Kerime bunu şöyle anlatıyor: 'O an anladım ki kaybettiğim parmağım, aslında bana çok daha büyük bir şey kazandırmıştı.'
Bugün geriye dönüp baktığımızda, her şeyin bir sebebi olduğunu bir kez daha anlıyoruz. Bazen hayatın size verdiği en acı dersler, en büyük armağanlara dönüşebiliyor. Kerime'nin hikayesi de bunun en güzel kanıtı.