Modern iş yaşamının yarattığı baskılar, dünya genelinde çalışanların ruh sağlığı üzerinde derin etkiler bırakıyor. Stres, tükenmişlik, performans kaygısı, ekonomik belirsizlikler ve iş-yaşam dengesizliği, hem bireyleri hem de kurumsal verimliliği ciddi şekilde tehdit eden faktörler olarak öne çıkıyor. Bu kritik sorunlar, 5 Aralık 2025 tarihinde düzenlenen OnlyHR 3. İstanbul Sempozyumu'nda uzmanlar tarafından mercek altına alındı.
Stres Yönetilemezse Tükenmişlik Kaçınılmaz
Sempozyumda konuşan Prof. Dr. Kültegin Ögel, iş hayatının artık bireyin tüm yaşam alanlarını etkileyen bir unsur haline geldiğini vurguladı. Modern çalışanların sadece iş yüküyle değil, aynı zamanda kaygı, öfke, hiperaktivite ve metropol yaşamının getirdiği yoğun stresle mücadele ettiğini belirten Ögel, iş-özel hayat dengesinin korunmasının hayati önem taşıdığının altını çizdi.
Prof. Dr. Ögel, "İş hayatında stres kaçınılmaz ama yönetilmediğinde tükenmişlik gelişiyor. Erken dönemde psikolojik destek almaktan çekinilmemeli. Damgalanma korkusu nedeniyle başvuru gecikiyor ve sorun büyüyor" dedi. Ögel ayrıca, özellikle beyaz yakalılar arasında belirgin bir artış gösteren sanal kumar bağımlılığına dikkat çekerek, bu durumun hem iş performansını hem de aile yaşamını zayıflattığını ve Türkiye'de bu konuda kapsamlı araştırmalara ihtiyaç olduğunu sözlerine ekledi.
Her 100 Çalışandan 20'si Depresyona Aday
Prof. Dr. Bedirhan Üstün ise, çalışan psikolojisinin ancak doğru kurgulanmış bir kurumsal yapı ile korunabileceğini ifade etti. Üstün, sorunlar ortaya çıkmadan önce önleyici ruh sağlığı politikaları geliştirilmesi gerektiği konusunda şirketleri uyardı. İnsanca iletişim, adalet duygusu, eşitlik ve saygı gibi temel değerlerin çalışan motivasyonunda belirleyici olduğunu vurgulayan Üstün, "Kişilik haklarına saygı duyulmayan ortamda çalışanlar işine yabancılaşır; tükenmişlik, depresyon ve verim kaybı kaçınılmaz olur" şeklinde konuştu.
Prof. Dr. Üstün, yaptıkları araştırmalara göre toplumlarda ve iş yerlerinde her 100 çalışanın en az 20'sinin depresyona aday olduğunu açıkladı. Bu durumun gizli bir iş gücü kaybına yol açtığını belirten Üstün, kişinin mutsuzluğunun üretimde aksamalara, hatalara ve verim düşüşüne neden olabileceğini söyledi. Ekonomik belirsizlikler ve işini kaybetme korkusunun yorgunluk, uykusuzluk ve depresyon tablosunu derinleştirdiğini de sözlerine ekledi.
Ruh Sağlığı Yatırımı Katlanarak Geri Dönüyor
Uzmanlar, ruh sağlığına yapılan yatırımın verimlilik olarak geri döndüğünü ve bu getirinin katlanarak arttığını vurguladı. Prof. Dr. Bedirhan Üstün, Harvard Üniversitesi'ndeki çalışmalarına dayanarak şirketler için çarpıcı bir veri paylaştı: "Depresyon ortaya çıkmadan önce erken tanı ve destek sağlanırsa yapılan yatırım en az dört kat kazanç olarak geri dönüyor. Görünmeyen kazançlarla bu oran otuz kata kadar çıkıyor." Bu nedenle ruh sağlığının bir "maliyet kalemi" değil, kurumsal sürdürülebilirliğin zorunlu bir parçası olduğunun altını çizdi.
Sempozyumdan çıkan ortak mesaj, psikolojik desteğin bir tercih değil, zorunluluk olduğu yönündeydi. Uzmanlara göre iş yerlerinde alınması gereken önlemler şunlar:
- İş-özel hayat dengesinin aktif olarak korunması ve desteklenmesi,
- Ruhsal destek almanın önündeki damgalanma korkusunun ortadan kaldırılması,
- Çalışanların psikolojik destek almaya teşvik edilmesi,
- Önleyici kurumsal ruh sağlığı politikalarının geliştirilmesi.
Ruh sağlığına yapılan her yatırımın; çalışan bağlılığını artırdığı, iş gücü kaybını azalttığı, verimliliği yükselttiği ve kurumsal sürdürülebilirliği güçlendirdiği vurgulandı. Uzmanlar, Türkiye'de de Amerika, Hindistan ve Çin'deki gibi anlamlı üretimi ve çalışan esenliğini destekleyen programların hayata geçirilmesi gerektiği konusunda hemfikir.