Düşünün bir kere... İnsan en derin acısını bile yaşayamıyor. Sanki zaman durmuş, her şey donup kalmış gibi. Tuba Kalcık'ın deprem bölgesinden aktardıkları, içimizi burkan gerçekleri gözler önüne seriyor.
Orada, enkaz kokusunun sinmiş olduğu sokaklarda, insanların gözlerinde okunan şey sadece kayıp değil. Daha fazlası. Çok daha fazlası. Bir tür duygusal felç hali diyebiliriz belki de. Acılarını bile tam olarak hissedemiyorlar çünkü sistem onlara bunu bile çok görüyor.
Psikolojik Travmanın Derin Izleri
İnsan beyni böyle şeylerle baş etmek için tasarlanmamış. Bir evin yıkılması sadece betonun çöküşü değil, ruhların da çöküşü aslında. Kalcık'ın da altını çizdiği gibi, bu insanlar adeta duygularından arındırılmış durumda. Sanki bir makine gibi çalışıyorlar - ne tam olarak ağlayabiliyorlar ne de gülebiliyorlar.
Şu cümle çok çarpıcı: "Acılarını yaşamalarına bile izin verilmedi." Düşünsenize, en temel insani hakkınız bile elinizden alınmış. Size ait olan, sizin acınız bile size yasak.
Yalnızlık Hissi Her Şeyden Beter
En kötüsü ne biliyor musunuz? İnsanların kendilerini unutulmuş hissetmeleri. Orada, enkaz yığınları arasında, dünyanın geri kalanının normal hayatına devam ettiğini bilmek... İşte bu, yaralı ruhlar için en ağır yük.
Belki de en trajik olanı, insanların artık hiçbir şey hissetmemeyi öğrenmiş olmaları. Bu kadar çok acıya dayanabilmek için duygularını köreltmek zorunda kalmaları. Doğal afet bir yana, bu psikolojik yıkım çok daha derin izler bırakacak gibi görünüyor.
Tuba Hanım'ın dediği gibi, bu insanlar sadece evlerini değil, duygularını da kaybettiler. Ve maalesef, fiziksel enkazı temizlemek psikolojik enkazı temizlemekten çok daha kolay.