
Güneş batarken, gökyüzünde yine savaşın gölgesi belirdi. İsrail, bu kez Süveyş Kanalı'nın stratejik noktalarını hedef alan bir hava saldırısı düzenledi. Bombaların gürültüsü, bölge sakinlerinin yüreğine korku saldı. Kimse 'bu sefer' diyemiyor artık—zira bu, son ayların kaçıncı provokasyonu, sayan var mı?
Ortadoğu'nun bu kızgın tencereye dönen siyasetinde, İsrail'in adımları her geçen gün daha da sertleşiyor. Süveyş'e yönelik bu saldırı da 'rutin' denemeyecek cinsten. Bölgedeki kaynaklar, hedeflerin sivil altyapıya yakın noktalar olduğunu fısıldıyor. Resmi açıklamalar ise—her zamanki gibi—bulanık.
Uluslararası Sessizlik: Kimin Umurunda?
BM'nin tozlu raflarındaki kınama kararlarına bir yenisi daha eklenecek mi bilinmez ama şu an için diplomasi sahnesi çorak. Avrupa'nın 'endişeli açıklamalar' kataloğu genişliyor sadece. ABD'nin tepkisi? 'Tarafları sükunete çağırıyoruz' repliğinin ötesine geçmiyor. Peki ya bölge halkı? Onlar, her patlamada biraz daha yalnızlaşıyor.
Mısır hükümeti, olayla ilgili resmi bir açıklama yapmaktan kaçınıyor. Ancak Kahire'deki sokaklar, öfkenin nabzının attığını gösteriyor. Sosyal medyada #SüveyşKatliamı etiketi trend olurken, bazı aktivistler 'artık yeter' diye haykırıyor.
Peki Ya Yarın?
Uzmanlar—eğer gerçekten tarafsız olanları varsa—bu saldırının Gazze-İsrail geriliminin yeni bir evresine işaret ettiğini söylüyor. Süveyş Kanalı'nın küresel ticaret için hayati önemi düşünüldüğünde, uluslararası toplumun bu 'yangını' görmezden gelmesi daha ne kadar sürecek? Cevap veren yok.
Bir de şu var: İsrail'in bu pervasız hamleleri, bölgedeki gerilimi körüklemekten başka ne işe yarıyor? Belki de cevap, Tel Aviv'in hiç umursamadığı bir detayda gizlidir.