Savaş Korkusu Değil, Yıkım İstemiyoruz: İşte Gerçekler ve Duygular
Savaş Değil, Yıkım İstemiyoruz

Dünya, son dönemde adeta bir gerilim filmine dönüştü. Ancak bu filmdeki karakterlerin çoğu, sahnenin dışında kalmak istiyor. "Savaştan korkmuyoruz" diyenlerin sayısı az değil, ama kimse yıkımın ortasında olmayı arzulamıyor.

Belki de en büyük ironi bu: Güç gösterisi yaparken, aslında neyin kaybedileceğini biliyor olmak. Tarih, savaşların geride bıraktığı izlerle dolu – ve bu izler, kolay kolay silinmiyor.

Diplomasinin Gücü: Neden Hâlâ Umut Var?

Masa başında alınan kararların, sokaklarda nasıl yankılandığını hepimiz biliyoruz. (Kim bilir, belki de bazı liderler bunu unutuyor.) Ancak şu bir gerçek: Konuşmak, her zaman silahlardan daha etkili olmuştur.

  • Birinci Dünya Savaşı sonrası kurulan düzen nasıl çöktü?
  • Soğuk Savaş dönemi stratejileri bugün hâlâ geçerli mi?
  • Modern diplomasi, sosyal medya çağına ayak uydurabiliyor mu?

Bu soruların cevapları aslında oldukça basit – ama uygulaması zor. Çünkü insan faktörü devreye giriyor. Ego, gurur, tarihsel hırslar... Tüm bunlar, masada oturanların omuzlarına binen görünmez yükler.

Halklar Ne İstiyor?

Sokaktaki insanın talebi net: "Bırakın çocuklarımız büyüsün." Savaş naraları atanlar genellikle cepheye gitmeyecek olanlar değil mi? Garip olan şu ki, tarih tekerrür ediyor – ama kimse ders almıyor.

Ukrayna'dan Ortadoğu'ya, Afrika'dan Asya'ya... Dünyanın dört bir yanında yükselen gerilimler, aslında hepimizin ortak kaderi. Bir yerlerde patlayan her bomba, aslında hepimizin evinin duvarında bir çatlak oluşturuyor.

Peki çözüm? Belki de şu: Konuşmak, anlamak ve – en önemlisi – dinlemek. Ne dersiniz, çok mu ütopik geldi?