Tamam, şu Kızılırmak meselesini bir de benden dinleyin. İnsan ismini duyduğunda hemen 'Kızıl' kısmına takılıyor ama asıl hikaye onun 'ırmak' kısmında saklı. Öyle sıradan bir su yolu değil, neredeyse bir destan gibi.
Kızılırmak'ın hikayesi Sivas'ın Kızıldağ eteklerinde başlıyor. Evet, tam olarak İmranlı'nın doğusundaki o görkemli dağın yamaçlarından doğuyor. Bana sorarsanız, bu başlangıç bile nehrin karakterini ele veriyor - yükseklerden, iddialı bir başlangıç.
Yolculuk Başlıyor: İlk Duraklar
Nehir önce Sivas'ta kendini gösteriyor, sonra adeta bir gezgin gibi Kayseri'ye uğruyor. Burada öyle dümdüz gitmiyor tabii - Nevşehir'i de ziyaret ediyor. Aslında düşününce, Kızılırmak Anadolu'nun en güzel yerlerine uğrayan bir turist gibi.
Kırşehir, Kırıkkale derken Ankara'ya kadar uzanıyor. Ankara'da biraz soluklanıp Çankırı'ya geçiyor. Ve sonunda... Çorum üzerinden Samsun'a ulaşıp Karadeniz'e kavuşuyor. Bu yolculuk tam 1.355 kilometre sürüyor! Yani İstanbul'dan Antalya'ya gidiş mesafesinden bile uzun.
Coğrafyanın Kalbinde Bir Nehir
Kızılırmak öyle her nehir gibi değil. Türkiye'nin coğrafyasını adeta ikiye bölüyor - İç Anadolu ile Karadeniz bölgelerini ayırıyor. Bu ayrım o kadar belirgin ki, haritalara bakınca hemen fark ediliyor.
Bence en ilginç yanı, nehrin isminin hikayesi. Suyunun renginden mi geliyor, yoksa toprağın kızıllığından mı? Kim bilir... Belki de her ikisi.
Şimdi düşünüyorum da, Kızılırmak sadece bir nehir değil, Anadolu'nun can damarı gibi. Binlerce yıldır medeniyetlere ev sahipliği yapmış, tarımı beslemiş, hayat vermiş. Üstelik tam 10 ili birden dolaşıyor - bu hiç de azımsanacak bir sayı değil.
Son bir not: Eğer yolunuz bu şehirlerden birine düşerse, Kızılırmak'ı mutlaka görün. O sadece su değil, Türkiye'nin tarihini, coğrafyasını ve kültürünü temsil eden canlı bir varlık gibi.