Kim derdi ki bir şehir insana zamanın ötesine geçme hissi yaşatabilir? İşte İstanbul, tam da bunu yapıyor. Ünlü isimlerin dilinden dökülenler, bu kadim şehrin nasıl da ruhları titrettiğini gözler önüne seriyor.
"Sanki tarih canlanıyor," diyor bir tanesi, "Taşlara dokunduğumda yüzyıllar öncesinden fısıltılar duyuyorum gibi." Gerçekten de öyle değil mi? Süleymaniye'de gün batımını izlerken, Ayasofya'nın kubbesi altında nefesini tutarken, insan kendini başka bir çağda buluveriyor.
Bir Şehir, Binlerce Hikaye
Boğaz'ın mavisinde kaybolmak, çarşılarda renk cümbüşüne kapılmak, daracık sokaklarda ansızın karşına çıkan bir çeşmenin serinletici şırıltısı... İstanbul işte böyle bir şey - her köşesi sürprizlerle dolu.
Ünlü konukların anlattıklarına göre, şehir onlara sadece geçmişi değil, kendi iç dünyalarını da keşfetme fırsatı sunmuş. "Kendimi yeniden doğmuş gibi hissettim," diye ekliyor bir diğeri. Belki de İstanbul'un sihri tam olarak burada yatıyor: İnsanı hem geçmişle hem de kendi özüyle yüzleştirebilme gücünde.
Modern Çağın Antik Kenti
Gökdelenlerin gölgesinde yükselen minareler, asırlık çınarların altında kahve yudumlayan gençler... İstanbul, çelişkilerin uyum içinde var olduğu bir şehir. Ünlü misafirlerin de dikkatini çeken bu tezatlık, aslında şehrin en büyük zenginliği.
Bir yanda teknoloji çağının tüm nimetleri, diğer yanda Bizans surlarının heybeti. Belki de zamanda yolculuk dedikleri tam da bu - bir adımda 21. yüzyılda, diğer adımda Orta Çağ'da olabilmek.
Son sözü yine şehre gelen ünlü bir isim söylüyor: "İstanbul bana sadece geçmişi değil, zamanın ötesinde bir şeyler olduğunu hatırlattı." Haklı değil mi? Bu şehir, herkesin kalbinde farklı bir iz bırakıyor çünkü.
